Yeni Bir Yer

79 10 0
                                    

"İnsan isterse her şeyi unutabilir miydi? Belki unuturdu ama eski anılarını aklına getiren başka anılar yaşardı, ve yine hatırlardı. Belki unutmazdı ama unutmak isterdi. Belki unutmazdı ama hatırlamakta istemezdi.

Unutmak kolay mıydı? Hayır, unutmak hiçte kolay değildi. Unutmak kolay olsaydı, insanlar geçmişinde istemeyip de yaşadığı her şeyi unuturdu. Hem de öyle bir unuturdu ki bir daha asla hatırlamazdı.

Peki ben o günü unutur muydum? Hayır, ben o günü asla unutmam, unutamam. Çünkü o gün benim kıyametimdi..."

~~~

İnsan, geçmişte yaşadıklarını unutsa bile o anılar insanların karşısına bir şekilde çıkardı. Bunu dinlediğim radyodan bile anlayabiliyordum: "06 Şubat tarihinde, merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık' ta yaşanan depremin ardından yıkılan evin altında kalan bir can daha kurtuldu."

06 Şubat tarihini duyduğum an yüzümü hüzün kaplasada, bir canın daha kurtulduğunu duymak beni sevindirmişti. Gözlerime umudun izleri konmuştu, bu izler teyzemin sağsalim enkazdan çıkmasını bekleyen umudun izleriydi. Tam altı gün geçmişti. O nasıldı, yaşıyor muydu? Hayır, o ölemez yaşıyordur. Hem iyiler yaşamayı hak etmiyor mu? O çok iyi biri. O yaşasın, onun yüzünü bir kez daha göreyim.

"Anne, teyzemden bir haber var mı?" diye sordum. "Hayır, maalesef." dedi annem.

"Umarım ona bir şey olmaz." dedim ve başımı tekrardan cama yasladım.

Yağan karı izledim, gökyüzü gözyaşlarını dondurmuştu. Kara toprağın üstüne donmuş gözyaşları yağıyordu. Güneş doğduğunda eriyeceklerdi. Toprağa karışacaklardı. Ama yine güneş yoktu gökyüzünde. O gözyaşlarını yine eritemedi.

Karı yağmura çevirmek istedim. Ağlıyordum ve gökyüzü de ağlasın istedim. Gözyaşımı donduramazdım, ben gökyüzü değildim.

Kar yağdıramazdım, gökyüzü değildim.

Ama gökyüzü yağmur yağdırabilirdi. Kar yağdırsam bile güneş onları eritemezdi çünkü benim bir güneşim yoktu, ben gökyüzü değildim.

Ne kadar ağlasam da, bağırsam da her zaman güneşim ortaya çıkmıyordu. Nadiren görüyordum güneşi. Gökyüzünde ise ne zaman kar yağsa veya yağmur yağsa günler geçsede güneş ortaya çıkıyordu.

Ağladım, ellerime bir gözyaşı düştü. Gözlerimi elime çevirdim, çok kurumuşlardı. Hava kaç dereceydi? Sıfırın altında olmalıydı.

Ağladım, elime her gözümden bir yaş düştü. Kuruyan ellerimi ıslattılar, biraz daha ağlamak istedim. O yaşıyor muydu? Ona hiçbir şey olmayacak, o yaşayacak buna eminim. İyilerin yaşaması lazım, değil mi?

Ağladım ama gözyaşlarımı silmedim. Elime döküldüler, bense seyrettim.

Ağlamam şiddetlendiğinde, ablam başını yasladığı camdan bana çevirdi, "Neden ağlıyorsun?" diye sordu.

"Ona bir şey olmayacak, değil mi?" başımı iki yana salladım, "Olmayacak, olamaz." Sesim titriyordu, gözlerimin kızardığını hissedebiliyordum.

Ablam da üzülmüştü, "Olmayacak Nisa, olmayacak." dedi ve başını koltuğa yasladı. Bense gözlerimi tekrardan gökyüzüne çevirdim, başımı cama yasladım. Araba hareket ettikçe başım cama çarpıyordu. Canım yanıyordu ama başımı o camdan çekmedim. Canım yansın istedim.

ASRIN FELAKETİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin