"İmkansız olduğunu bildiği halde umut ederdi insan. Belki de olanlara inanmak istemezdi. Umut ettiğine inanır, sadece kendini kandırırdı."
~~~
Depremin üstünden bir hafta geçmişti. Teyzemden hâlâ bir haber yoktu. Ona kötü bir şey olduğuna inanmak, ihtimal bile vermek istemiyorum. Ondan gelecek iyi haberleri bekliyorum. Umudumu yitirmemeye çalışıyorum, bu bana daha çok acı veriyor. Bir umut yaşayacağına inanmak istiyorum.
Televizyonda gördüğüm enkazdan çıkan insanlar beni mutlu ediyor. Bana umut veriyor. Belki o da enkazdan çıkar diye düşünüyorum. Bugün bu yabancı yerde uyandım, evimi bir kez daha özledim. Evimde yakındığım zamanlar çok olurdu, evimi beğenmezdim. Şimdi ise kıymetini çok iyi anlıyorum.
İnsan bir şeyin kıymetini kaybetmeden anlayamaz mı?
Anlayamıyor. Değer kaybedince anlaşılıyor. Oysa birşeyin kıymetini yanındayken anlamak gerekmez mi? Kıymet sonradan anlaşılınca çok acı veriyor çünkü onu çoktan kaybetmiş oluyorsun. Onunla olduğun zamanları geri getiremiyorsun.
Annemin yanıma yaklaşmakta olduğunu gördüm, yanıma oturdu. Ağlamış gibiydi. "Anne, bir sorun mu var? Ağladın mı?" diye sordum.
"Hayır, bir sorun yok. Ağlamadım gözüm kaşınmıştı sadece. " dedi yalan olduğunu bildiğim halde ona inanmak istedim belki de doğru söylüyordu, bilemiyordum. Başımı tamam anlamında salladım.
"Peki yanıma neden geldin?" diye sordum, Budy'yi koltuğa koyarken. Gözlerinden bir yaş daha damladı, dudakları aralandı birşey diyecek gibiydi ama diyemedi, sustu. "Anne iyi değilsin, söylemek istediğin birşey mi var?"
Gözlerindeki yaşı sildi, "Hayır, sadece amcangile gidecekmişiz bunu söylemek için geldim." inandırıcı gelmemişti, "İyi tamam ama neden ağlıyorsun?" diye sordum. Kötü birşey olmasından çok korkuyordum.
"O günü unutamadım. Sende biliyorsun hatırlamak bile insana çok acı veriyor." Ona hak verdim, "Haklısın." dedim ve hazırlanmak için ayağa kalktım.
Aynaya baktığımda ne kadar bitkin ve mutsuz olduğumu gördüm. Hayat bize iyi şartlar sunmamıştı ama o şartı kendimiz yaratmayı ümit ediyorduk. Belki o günlerde gelecekti, bilemiyordum. Aynaya gülümsemeye çalıştım, başaramadım. "Aynaya da rol yapılmaz." diye mırıldandım kendi kendime. Oda da benden başka biri yoktu, annem odadan çıkmıştı. Diğerleri ise hazırlanmış beni bekliyordu. Dağınık saçımı toplamak için elime tokamı aldım. Toka sarıydı, kalbimde bir sızı hissettim.
O gün düşen tokam da sarıydı.
Derin bir nefes aldım. Saçımı topladım, benim olmayan yabancı kıyafetleri giydim ardından odadan çıktım. Salona girdiğimde herkesin sohbet ettiğini gördüm, annem bana döndü. "Hazır mısın?" diye sordu. Başımı evet anlamında salladım. Herkes toparlanmaya başladı ardından hep beraber evden çıktık. Arabaya bindik.
Deprem günü oturduğum koltuğa yine oturmuştum.
Ayaklarıma baktım, ayakkabım vardı. Üstümde bana ait olmasa da bir mont vardı. Üşümüyordum veya ellerim titremiyordu. O gün her şey çok değişmişti sanki.
Her şeyim artık hiçbir şeyim olmuştu. Ve her şeyin bir hiçe dönmesi bana değişik gelmişti.
O gün her şeyimi kaybetmiştim. Bana kalan ailem vardı, birde akrabalarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASRIN FELAKETİ
De Todo"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup ta...