"Hayatın bize çizdiği yol sonsuz muydu? Hayır, değildi. Her şeyin bir sonu olduğu gibi hayatında bir sonu vardı. Kulağa kimisi için korkutucu, kimisi için de kurtuluş yolu gibi gelen ölümdü hayatın sonu...
Ölüme kadar gittiğimiz yolları biz tercih etmez miydik? Bazen öyle olmuyordu. Bir kukla misali bu hayat denen oyunda oynatılıyorduk ve isteğimiz dışında olaylar gerçekleşebiliyordu. Önemli olan oyunun nasıl oynandığı veya kuralları değildi. Önemli olan oyunun sonuydu. Hepimiz hayatın bu oyununa dahildik. Canlı ve iple bağlanmamış kuklalardık, oyun sahamız ise bu dünyaydı. Herkesin tek canı vardı. İkinci can sadece dijital oyunlarda olurdu ama bu hayatın oyunuydu. Biz bu oyunu kuralını bilmeden oynuyorduk. Üstelik bir gün öleceğimizi bile bile..."
~~~
18.Şubat.2023
Bugün benim doğum günümdü. On üç yaşımdan gün alıyordum. Ama bunun ne önemi vardı ki? Bir parti veya kutlama da yapılmasına gerek yoktu. Benim yaşadığım felaketten on iki gün geçmişti ve ben hâlâ onun acısını yaşarken kutlama yapmak istemiyordum.
Bu yaşımda teyzemi, arkadaşımı, dayımı kaybetmiştim. Hepsi enkazda kalmıştı ve yapacağım bir kutlama onlara ihanet etmişim gibi hissettirirdi. Mutlu olmak artık imkansız gibiydi. Bunu kendime layık görmüyordum.
Şu anda artık kiracı olarak bir eve taşınmıştık. Ev on katlıydı ve biz sekizinci katındaydık. Annem bu durumdan ne kadar korksada diğer evleri tutacak paramız yoktu. Bu evin kirasını bile zor ödeyecektik. Dün taşınmıştık, bugün ise işlerimizi zar zor bitirmiştik.
Amcamlar akşam doğum günüm için gelecekti. Pasta falan getirecekti. Ama ben bunları da istemiyordum. O pastalar benim boğazıma tek tek dizilecekti. Doğum günümün bu tarihte olması şaka gibiydi. Koca asrın felaketinden on iki gün sonra... Henüz her şey aklımdayken...
Babam Hatay'a gitmişti burada değildi. Onu düşünüyordum. Sürekli deprem oluyordu, başına bir şey gelmesinden korkuyordum.
Bu evden de çok korkuyordum. Binanın çok sağlam olduğunu söylüyorlardı ama ben inanmıyordum. Hatay'da da çok sağlam denilen binaların hepsi yıkılmıştı. Bu bina da yıkılırdı. Ayrıca deprem olursa ben sekizinci kattan aşağı inene kadar ölürdüm bile. İkinci kattan kendimi zor kurtarmıştım. Ben burada nasıl uyuyacaktım?
Yardımsever insanlar hepimize birer yatak almıştı. Evimizde yatak, ikinci el koltuk, küçük bir yemek masası vardı sadece. Televizyon bile yoktu. İnternette yoktu. Eskiden sahip olduğum çoğu şey artık yoktu.
Annem bizi okula yazdıracaktı. Her şey çok üst üste gelmeye başlamıştı. Yeni ev, yeni okul, yeni insanlar... Bunlara hiç hazır değildim. Hayat beni hiç hazır olmadığım bir sınava sokmuştu. Alacağım not kesinlikle sıfır olacaktı.
Sahip olduğum sadece birkaç kıyafetim vardı. Kitap, defterim yine birkaç taneydi. Onları da yardımsever bir öğretmen vermişti. Bir gün bunlara ihtiyacım olacağı hiç aklıma gelmezdi. Bir başkasına muhtaç olmak çok berbat bir histi.
Şu oturduğumuz ev, içindeki eşyalar ve yediğimiz yemek bile... Evet, onlarda yardımdan geliyordu. Bir zamanlar biz bunların hepsine fazlasıyla sahiptik. Ama iki dakikalık bir felaket her şeyi elimizden almıştı.
Okuduğum okulda yıkılmış. Babam annemle telefonla konuşurken duydum ve yarın yeni okuluma kaydolmaya gidecekmişiz.
Sınıfta yeni bir öğrenci... Sahi beni nasıl karşılarlardı? Belki de beni hiç sevmezlerdi. Çünkü çok soğuk bir yapım vardı. Kolay kolay insanlara ısınamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASRIN FELAKETİ
Random"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup ta...