"Mutlu olmam için bana çok büyük bir şey vermenize gerek yok. Ben depremden sonra her şey ile mutlu olmayı öğrendim, hiç zor değilmiş. Sadece şükretmek gerekirmiş. Elindekinden fazlasını istememek lazımmış, ben bunu da öğrendim. En önemlisi de her zaman mutlu olamayacağımı öğrendim... Hayat her zaman bizlere iyi seçenekler, yollar sunmuyor. Tehlikeli, hüzünlü ve acımasız yollardan geçiyor bizi... Yollar taşlar ve çukurlarla dolu... Takılıp düşeceğim diye korkuyorum. Ben bir kere çukura düştüm ve çukurdan çıkamayacağım için korkuyorum. Bu depremin açtığı bir çukur, bu çukur kalbimin çukuru... Ne zaman kapanır bilemiyorum... Ne zaman o çukurdan çıkabilirim onu da bilmiyorum. Yine o çukurun içinde takılı kalıyorum... Yolda çukurun içinde gökyüzüne baktığımda ise her zaman karanlıkla karşılaşıyorum. Hiçbir zaman güneş ortaya çıkmıyor. Her gün güneşi görmek için sabırla bekliyorum. Bilmem karanlık hayatıma güneş doğacak mı? Çukurdan çıkabilecek miyim? Kalbime çukurun kazılma tarihi: 06.Şubat.2023, peki çukurun yok olma tarihi? Hiçbir zaman mı? Evet, belkide hiçbir zaman..."
~~~
Kapı çalmıştı, oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda koyu kestane saçlı, koyu yeşil gözlü, uzun boylu, ortalama yirmili yaşlarında olan bir abi ile karşılaştım. Bu yüz bana çok tanıdık gelmişti, birkaç saniye düşündükten sonra bu abinin poşetleri taşımamıza yardım eden abi olduğunu anladım. Elinde şeffaf üç tane poşet vardı, gülümseyerek bana doğru uzattı. Bende tebessüm ederek elindeki poşeti aldım. Poşetin içine baktıktan sonra içinde atıştırmalık abur çuburlar olduğunu gördüm. Üç adet poşet olmasının sebebi ise bence üç kardeş olmamızdı. Abinin yüzüne tekrardan baktıktan sonra "Teşekkürler. " diye mırıldandım. Sesim fısıltı gibi çıkıyordu, neyseki abi benim ne demek istediğimi anlamıştı. "Rica ederim." diyerek odadan uzaklaştı. Kapıyı kapattım, elimde üç tane poşet ile içeriye girdim. Poşetlerden birini ablama, birini Yiğit' e verdim. Yiğit poşetten bir çikolata çıkarıp yemeye başladı. Benim ise hiç iştahım yoktu.
Annemin yanına gittim, arkasını dönmüştü "Anne," diye seslendiğimde bana doğru döndü " yurdu gezmeye gidebilir miyim?" diye sordum. Annem gülümsedi "Evet ama bir şartla." dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve düşünüyormuş gibi bir tavır aldım "Ne peki?" diye sordum, annem bir elini omzuma koyarak "Sadece alt kata bakıp geleceksin, tamam mı?" diye sordu, kafamı evet anlamında aşağı yukarı salladım. Kapıya doğru ilerledim. Terliklerime baktım, bu terlik deprem günü giydiğim terlikti. Terliğe baktığımda aklıma gelenler yüzünden yüzümdeki gülümseme silindi, yerini derin bir acı aldı. Suratım bir anda asıldı. Aklımdakileri silmeye çalışsamda silimeyeceğimi fark ettim, bu ise canımı daha da yaktı.
Eskiden çok severek giydiğim terliğimi çok isteksiz bir şekilde giydim, odanın kapısını kapatarak oradan ayrıldım. Merdivenlere baktım ve yavaş adımlarla, başım eğik bir şekilde oraya doğru ilerledim. Duvar kenarından merdivenleri inmeye başladım, tam o an başımın döndüğünü hissettim. Neyseki bu çokta uzun sürmedi.
Merdivenlerden indiğimde karşıma ilk çıkan oyuncaklarla dolu büyük bir masa oldu. Masanın başında orta yaşlarda bir adam duruyordu, oyuncak isteyenlere ise oyuncak veriyordu. Aklıma depremde kaybettiğim birbirinden değerli bir sürü oyuncağım gelmişti. Suratım daha da asıldı ve aksak adımlarla masaya doğru ilerledim. Masadaki oyuncaklara tek tek göz gezdirdim. Aralarında kırık oyuncaklar da vardı, sağlam da... Orta yaşlı adama baktım, çekinerek "Ben bir ayıcık alabilir miyim?" diye sordum. Adam başını aşağı yukarı salladı ve gülümsedi. Yanında duran siyah torbaya doğru ilerledi, ardından torbanın içinden ayıcık çıkarmaya başladı, çıkardığı üç tane ayıcığı masaya koydu, tekrardan bana baktı, "İstediğini alabilirsin. " dedi. Gülümsedim ve masadaki üç ayıcığa baktım. Aralarından en büyük olanını iki elimin arasına aldım, "Teşekkür ederim." diye mırıldandım, adam "Rica ederim." dedi, gözlerimi ayıcıktan ayırarak adama tekrardan baktım, gülümsemesine karşılık gülümsedim ve arkamı döndüm. Elimde ayıcıkla koridoru gezmeye devam ettim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASRIN FELAKETİ
Random"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup ta...