Yine yorgun olmadığım ama enerjimin düşük olduğu bir sabaha uyanmanın üzüntüsünü yaşıyordum. Sabahları enerjimin kötü olması genelde birinin beni üzmesiyle veya ağlamamla oluşurdu, son zamanlarda da yaşadığım şeyler buna bir örnekti.
Yataktan kalkıp üzerime Fenerbahçe forması, altıma siyah bir şort, kafama da siyah, üzerinde Fenerbahçe yazısı olan bir şapka giymiştim. Futbol seven biri olarak haftada 2 kez antrenmanım vardı. Çok profesyonel değildim ama yine de bir kulüpte oynayacak kadar başarılıydım.
Spor çantamın içine havlumu, kramponlarımı, saç bandımı, suyumu ve deodorant'ımı koyup ağzını kapattım ve sırtıma takıp aşağı indim.
Abim yine kahvaltıyı hazırlıyordu.
"Günaydın prenses," dedi çayları koyarken. Gülümsedim. "Günaydın abiciğim."
Masaya oturup ağzıma bir zeytin attığımda abim bana gülümseyerek baktı. "Futbolun bugün müydü ya senin?" Dedi ve saçlarımı karıştırdı. Sert bir şekilde abime baktığımda güldü. "Tamam tamam kızma hemen."
Çayımdan bir yudum alıp abime baktım. "Bugün bir şeyler yapalım mı?" Dedim masumca. Abim anlamayarak bana baktı. "Ne gibi?" Diye sordu.
"Bilmem, Arda ve Bora abim ile bir şeyler yapalım işte." Ağzıma bir parça ekmek atıp çayımdan bir yudum aldım.
Abim başını salladı. "Tamam ben arayıp sorarım, müsaitlerse planlarız bir şeyler." Dedi ve o da çayından bir yudum aldı.
Başımı aşağı yukarı salladım ve, "Ben çıkıyorum, gelirim iki üç saate falan," deyip çantamı aldım. "Tamam abiciğim," dedi abim arkamdan. Ayakkabılarımı giyip evden çıktım ve durağa doğru yürüdüm.
Yaklaşık 4-5 dakika sonra otobüs geldiğinde kartımı basarak en arka koltuğa oturdum ve kulaklıklarımı takıp güzel bir şarkı açtım.
Otobüs ineceğim durağa geldiğinde kulaklığımı çıkarıp otobüsten indim ve antrenman sahasının olduğu yere doğru yürüdüm. Hocaya selam verip soyunma odasına girdim.
Takım arkadaşlarımdan bir kaç kişi hariç herkesle samimiydim ve konuşuyordum. Bu durum benim için hem enerji açısından, hem de psikolojik olarak çok iyi bir şeydi.
Bütün herkes üzerini değiştirdikten sonra hep birlikte antrenman sahasına doğru yürüdük. Kısa bir süre içinde de hocamız sahaya geldi ve bizi çalıştırmaya başladı.
Çok yoğun çalıştırıyordu ve bunun sebebi kesinlikle en iyi yerlere gelmemiz içindi. Bunu her antrenman sonunda söylüyordu.
Kısa süreli bir koşunun ardından su molası vermiştik. Sahanın kenarına bıraktığım telefonumu alıp resim çektim ve telefonu tekrar kenara koyup antrenmana döndüm.
Antrenman devam ederken bir kızın, diğer arkadaşına fısıldadığını duydum. "Arda güler çok yakılıklı değil mi yaa?" diyordu gülerek. "Çok tatlı be, sevgilisi olsam varya dakika başı öperdim..."
Sinirden kasıldığımda şut çekme kısmına gelmiştik. Arda hakkında konuşan kızlardan biri kaleye, diğeri de sıraya geçmişti. Yani bu elbette benim için iyi bir şeydi.
Kız gelen hiç bir topu kurtaramamış, sürekli, "çok hızlı vuruyor, şaşırtmaca yapıyor," gibi bahaneler uydurup duruyordu. Şutun yavaş olmasını falan mı bekliyordu acaba?
Şut çekme sırası bana geldiğinde Arda hakkında dediklerini düşünüp kendimi gaza getirdim ve topa hızlıca şut çekip kızın suratına denk getirdim.
Yani yalan yok bu kadar olacağını tahmin etmemiştim...
Yanına gidip sahte bir tavırla özür dileyip antrenmana devam ettim. Bir süre sonra da antrenmanın bitiş düdüğü çalmıştı. Hemen soyunma odasına girip üzerime rahat kıyafetlerimi giydim ve herkesle vedalaşıp durağa doğru yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vazgeçilmez Yara *Arda Güler*
Teen Fiction"Güzel olan şey dünya değil, Elfin. Güzel olan sensin." 🩷 Çocukluktan gelen bir aşk, kalpten gelen bir futbol sevgisi. Sevdiğinin peşini bırakmayan, güçlü olan ama belli etmeyen kız, hayatını futbola ve sevdiklerine adamış bir çocuk. Arda güler ve...