40: AFET-İ AZAM

16.7K 272 83
                                    

Güven. Güven duygusu. Hiç tadamayacağım, bana gerçekten öğretecek o kişiyi aslında bulamamıştım. Gerçek ilk'm, gerçek iyi ki'm, gerçek aşk'ım sahteydi.

Ben sadece aşık olarak onun sahteliğine kaptırmışım sadece kendimi. İlla birini kaybettikten sonra mı gerçekler ortaya çıkıyor?

İlla biri ölmek zorunda mıydı? O kalp, o ruh sönüp durmak zorunda mıydı? Neden herşey saklanıyor, neden nefes alamıyorum?

Buz gibi olmuş tenine ağlamaktan göz yaşı kalmayan gözlerimden bir kaç damla beyaz örtüye; kefene damlamıştı.

Yağız kollarımda öldü. Yağız'ım, askerim, gerçekten sevdiğim sahte aşkım, mutluluğu ve pişmanlığı tattıran, beni gerçek dünyanın acımasızlığına atan, sürükleyen, ve uzaklaştıran askerim.

Buz gibiydi. Bembeyaz teni daha da solmuştu. Buz mavisi gözleri kapanmış, dolgun dudakları soluk pembe hale gelmişti.

Kollarımda, en mutlu anımızın sabahında kalbi daha fazla dayanamadı, yine.

O kendi elleriyle kendini ölüme bırakmadı. Benim suçum, ailesinin suçu, Yaman'ın, Barlas'ın suçuydu.

"Çıkalım mı artık, yeterince etkilendin."

Omzumda hissettiğim el gitmek istemediğim halde beni Yağız'ımdan ayırmıştı. Dudaklarımdan firar eden adı çığlığa dönüştü. Morgda yankılanan sesim tekrar tekrar Yağız'ın adını dile getirmişti.

"Bırak beni! Ölmedi Yağız! Ölmedi! Yağız! Kalk artık yeter! Kalk!"

Sesim öyle çok çıkıyordu ki boğazımın parçalandığını hissediyordum. Kalkmıyordu, öylece buz gibi duruyordu. Kusursuz derece güzel ve melek gibi yüzünü beyaz örtüyle örttüklerinde kalbime saplanan acıyla başım dönmeye başladı.

Kendimi tam buldum diyordum, onu kaybetmiştim. Beni anlayan tek kişiydi, tek. Onu da kollarımda kaybettim. Birbirimizi yargılamadan şifacı olduk.

"Ölmedi! Yalancısınız hepiniz! Akşam eve gelecek Yağız. İlk önce sarılacak! Sonra... Sonra- Ölmedi! Bırak beni!"

Kafayı yemiş gibiydim... Kabullenemediğim gerçekleri acı şekilde duymak kendimi kandırmama sebep oluyordu.

"Bana kızacak hatta! Altınsoy diyecek! Ağlamama izin vermeyecek! Az sonra gelecek!"

"Öldü! Kendine gel! Yağız öldü! Gelmeyecek!"

"Kes!"

"Aç gözünü! Çık şu hayal dünyandan çık! Bitti! Yağız Derenoğlu öldü!"

"Yalancı!"

Üstüne doğru yürüyüp göğüsüne vurarak morgun kapısından çekilmesini sağlamsa onunda yanağından süzülen yaşı fark eder etmez dizimin bağı çözülmüştü. İstemsizce bacaklarım kapanmaya başlayınca Yaman'ın kolundan tutunmaya çalışsamda sırtım duvara değer değmez başımı geriye doğru atıp kafamı duvarlara vuruyordum.

"Benim yüzümden! B-ben ilaçlarını unutturdum! Benim kollarımda öldü!"

Yanıma doğru oturup Yaman'ın da dudaklarının arasından gelen ağlama sesini duyunca elim ayağım daha çok titremeye ve buz gibi kesilmesine sebep olmuştu.

Korunacak, koruyacak kimsem yoktu. Güçsüzüm Yağız... Sana ihtiyacım var. Neden bıraktın beni?

Onlar sığ insanlardı; gönülden anlamazlar. Yağız'ı tekrar görmeyi umuyordum her saniye, ama öbür dünyada değil. Öldü.

"Siz onu tanımıyorsunuz! O arada bir şaka-"

"Kes! Yeter Aylin! Senin yüzünden bu hallere geldik!"

Benim yüzümden. Ben suçluyum, yine. Ben sorunum. En başından beri.

"Neden yalan söylediniz!"

"Kardeşim lan o benim! Tek kardeşim! Onun hatasını üstlenmeyeceksem ne yapacağım başka!"

"Bana söyleyebili-"

"Bencilsin! Ne anlarsın sen kardeş duygusundan! Senin yüzünden öldü o çocuk! Bencilliğin, görgüsüzlüğün yüzünden!"

Bağırarak koridorda gelen geçen insanları umursamadan kavga ediyorduk Yamanla. Sözleri Yağız'ımın ölümünü kabullenememin acısı yetmezmiş gibi daha da canımı yakıyordu. Dayanamayıp çığlık atarak susturmaya çalışmıştım. Kriz.

Kafamın içinde ki küçük insanlar tüm gücüyle Yaman'a susması için uzun ve ses tellerim kopana kadar çığlık atmamı sağlamıştı.

"Neden! Neden Yağız'ın Hazal'ın evlenip çocuğunun olduğunu söylemedin! Neden!"

"Gençti o zaman genç! Sende olsan aynı şeyi yaparsın!"

Olduğum yerden zar zor duvardan tutunarak içimden ağlamaya, sesimin duyulmamasını sağlamak için ağzımı kapattığımda kendimi durduramıyordum bu sefer. Elim titrediği için ağzımı kapatamıyor; vücudumu kontrol edemiyordum. Hastaların arasından geçerken bir kaç kişiye çarparak koşar adımlarla nefes almak için dışarıya çıkar çıkmaz aklımı kaybediyor gibiydim.

Dengede duramıyor çıldıracak derece ağlıyordum, nefes alış verişim düzensiz ve kesintili bir şekilde bankalardan birine oturacakken gözümün kararmaya ve kapanmaya başladığını anlayınca günlerdir bitkin olan bedenim kapanmıştı.

Yağız, hayatım; yalancı baharım solmuştu.

Oyunbozan. Afet-i â'zam beklemedi bu sefer. Buldu bizi; askerimi aldı. Ölüm kadar rahatmış, hayat kadar yalanmış ayrılık. Zarar ziyan döküldü ortaya, ufak tefek sorun geçmeyecekti.

Mafya Tutsağı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin