Zafer'in İlgisi

930 97 33
                                    

Gözümü açtığımda bir odada, sırt üstü
uzanmıştım. Üstümde ise battaniye vardı. Odanın içerisi yanmakta olan sobadan sıcacık olmuştu. Yorgun gözlerimi biraz daha aralayıp, başımı pencereye çevirdiğimde hava artık kararmıştı. Saatin ise kaç olduğunu bilmiyordum.

Gayret edip kalkmaya çalışacaktım ki yapamıyordum. Çok halsiz hissediyor, mecal bulamıyordum kendimde. Başım da çatlayacak derecede fena ağrıyordu. Elimi başıma atıp ovmak isteyecektim ki, bu sabahki olanlar aklıma bir bir üşüştü.

Tam eve doğru gidiyordum ki, kan kaybından dolayı başım dönmüş Zafer'in kucağına bayılmıştım. Peki ama burası neresiydi? Kuruyan dudaklarımla yutkundum. Gözlerim ise tekrardan yumuldu ama bünyem açıktı. Dışardan gelen iki gram sesi işitebiliyordum. Ne konuştuklarını duyabiliyordum.

Galiba ülkü ocaklarına getirilmiştim. Çünkü Zafer'in sesi kulağıma geliyordu.

"Tamam aslanım, sen çık ben bugün burda kalacağım"

"Tamam Reis, birşeye ihtiyacın olursa haber göndermen yeterli, her zaman yanındayım"

Bu sesi çıkaramadım. Ardından Zafer tekrar konuştu. "Eyvallah Alptürk'üm, varlığın yeter bana. Bu kadarı kafi" dedi ve Alptürk'ün gittiğine dair ayak sesi kulağıma geldi tekrardan.

Hmm, demek ki bu geçen gün gördüğüm arkadaşıydı. Devrim başkan söylemişti. Araları çok iyi sanırım. Birde ülkü ocakları başkan yardımcısıydı.
Neyse, onları dinlemeyi bırakıp tekrar kalkmaya çalışacaktım ki, elim boş su bardağına değdiğinde bardak yere düşüp kırıldığına dair ses verdi. Bardaktan çıkan sesle Zafer'in odaya girmesi bir oldu. Telaşlı görünüyordu.

Muhtemelen, beni hastaneye götürseydi polislerle başı belaya girecekti. Bu da kardeşinin tutuklanması demekti. Üstüne üstlük eğer Devrim başkan bu olanları duyarsa dernektekileri toplatıp, ocağa saldırı gerçekleştirirdi. Hem solculardan hemde sağcılardan bir sürü insanın canı yanardı. Bu düşünce daha da sinirlenme neden oldu.

Eli aralık kapıda "Uyandın mı?" diye sordu.

Benden cevap gelmeyince, telaşlı mavileri yerdeki bardağa kaydı. Bardak yerle bir olmuştu. Yanıma gelip elime baktı. Bir yara var mı diye! Gözlerimi zar zor açık tutuyordum. Baş ağrısından ne tepki vereceğimi bilmiyordum.

Ağzını tekrar açıp tebessümle "Su mu istedin?" diye soru sordu, fakat konuşacak kadar iyi hissetmiyordum kendimi ve doğru çok susamıştım.

Başımı hafiften salladım. Yüzüme bakarak yutkundu üst üste. Telaşlıydı. Belli ki bana birşey olacak diye korkuyordu. Daha doğrusu kardeşi için...

"Tamam. kıpırdama sen. Ben hemen bir bardak su alıp geliyorum" deyip odadan çıktı

İki dakika sonra bir elinde su dolu bardak,  diğer elinde fırça ile odaya attı kendini  Fırçayı kapının yanına yaslatıp elindeki su dolu bardakla yanıma geldi.

Kafamı hafifçe kaldırıp suyu yavaş yavaş içirdi bana. Aklıma tekrardan olanlar gelince, zor da olsa elimi bardağa vurdum. Bardaktaki suyun yarısı üstüme geldi. Bardak yine yeri boyladı lakin bu sefer kırılmadı.

Zafer'in sinirlenmeye başladığını gözlerinden görebiliyordum. Sabır çekti sadece. Kızdığına dair herhangi bir tepki vermeden avucundaki başımı yavaşça yastığa bıraktı.

Kendimi zorlayarak "Ne-eden buraya getirdin" sona doğru nefeslerin hızlandı. Konuşmakta zorlanıyordum. Hayır bir yumruk bu kadar mı etki yapardı anasını satayım...

Çok sinirliydim ama sinirimi dışa vuracak halim yoktu. Zafer bir müddet yeşillerime baktı, baktı üzgün bir ifade ile bakmaya devam etti. Tek bir kelime dahi çıkarmadı ağzından. Arkasını dönerek etraftaki kırık camları silmeye başladı. Sonra da küreği almak için odadan çıktı. Bu sefer kürekle beraber viledayı da getirdi. Önce Camları küreğe koydu. Sonra kısa bir Vileda yaptıktan sonra kovayı tekrar götürdü. Aradan iki dakika geçmeden odaya gelip yanımdaki tekli koltuğa kalçasını yasladı.

Bir dakika sonra direğini koltuğun kenarına koydu. Yanağını ise avucuna yaslatıp bana bakmaya başladı.

Sobanın üstünde demlik vardı. Kendilerine çay yapmışlardı. Ben acı çekerken onlar çay keyfi yapıyorlardı yan odada.

"B-beni buraya" deyip yutkundum devam ettim "N-neden getirdin buraya"

Yanağını avucuna biraz daha yaslatarak stabil bir sesle "Yorma kendini, uyu sonra konuşuruz" dedi.

Esefle sinirlendim. Çünkü ben şimdi konuşsun istiyordum ve o ağzını açıp konuşana kadar da direnecektim.

Acıdan fısıltı gibi çıkan sesimle "Konuş haydi!!"

Sıkıntılı bir nefes verip "Kucağımda bayıldın. Bende seni alıp buraya getirdim"

"Pan- pansumanı kim yaptı?"

Bu sefer cidden sinirleniyordum. Beni hastaneye götürmek yerine ocağa getirmiş ve ardından doktor çağırmış olamazlardı değil mi? Bu kadar ileriye gitmiş olamazlardı değil mi? Sırf kardeşinin hayatı tehlikeye girmesin diye durduk yere önce laf atıp, ardından kanlar içerisinde beni ocağa getirmiş olamazlardı değil mi?

Öfkeyle yerimde kıpırdadığımla, Zafer bir nefeste ayağa kalkıp yanıma geldi ve elini omzuma koydu, sırtımı yavaşça uzandığım yere yasladı.

O da sinirlenmiş olacak ki  kalın ses tonuyla "Uzan yat dedim sana. Yoksa elimden bir kaza çıkacak artık. Benim de sabır kotam bir yere kadardır"

Ellerini, üzerimden uzaklaştırdım. Bana dokunsun istemiyordum. Neye sinirlendiğimi az çok tahmin ettiğini düşünüyordum

Ellerini benden alıp teslim olur gibi kaldırarak "Tamam, konuş dedin konuşacağız, az sabret" dedi sakin bir sesle.

"Ben sağlık lisesi mezunuyum. Hapishaneye girmeden önce de devlet hastanesinde hemşirelik yapıyordum" diye devam etti.

Şaşırdım. Az önce ki düşüncelerim yerini başka duygulara bıraktı.

Şüpheye yer bırakmadan "Hastanelik bir durumun olmadığı için seni buraya getirdim çünkü malzemelerin hepsi bende de vardı. Pansumanını da ben yaptım" içine bir nefes alıp devam etti "Kendini halsiz hissetmen çok normal. İlaç verdim sana, yarına kadar kendini daha iyi hissedersin" dedi.

Demek ki bu yüzden kendimi halsiz hissediyordum. Normalde de kavga edip kafamın kırıldığı oluyordu ama hiç bu kadar kötü olmamıştım.

Yutkundum. Teşekkür etmeyecektim. Çünkü bunlar beni bu hale getirmişti. Hatta hesabımı başka türlü soracaktım onlardan. Gözümü ondan alıp kapattım. Zaten yapacak başka birşey de yoktu.

🍂

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin