"Ramazan çok naif biri, beni de abisi gibi görüyor, yanlış anlamanı gerektirecek bir durum yok yani"🍂
Dediğimde, rahatlamış bir ifadeyle bana baktı. Nazikçe elini koltuğa işaret edip
"Otursana şöyle" dedi.
Sesimi çıkarmadan karşı koltuğa geçip oturdum. Bir yanım deli gibi merak ediyordu. Amcamla ne gibi bir husumetleri vardı da o gece amcamı yaralayıp kaçmışlardı. Yada hapishanede ne yaşamıştıda midesini bozmuştu. Bir yanım beni öptüğü için hala kızgındı ama bugünlük sinirlenmeyecektim. Ve söze girdim
"Neden, o gece Amcam'ı yaralayıp kaçtınız" diye ilk taşı attım ortaya. Sesim biraz sinirli çıkınca, anında yanıt verdi
"Kaçmadım. Yani askerler bize doğru geliyordu. O gece de darbe olunca Alptürk, korkudan koştu. Koşarken de kolumdan çekip kendisiyle beraber sürükledi" deyip gözlerimin içine baktı. Bir süre daha bekleyip, sözlerine devam etti "Alptürk, öğretmenlik okuyordu. Onun da babası, o daha küçükken vefat etmişti. Annesi ve kız kardeşine bakacak kimse yoktu. Yani yakalanamazdı. Yakalanmasına izin vermezdim"
Yanıtı bu olunca, sinirlendim. Sesim de hafif öfkeli çıktı. "Ulan, benim de amcamdan başka kimsem yoktu. Ona birşey olsaydı ikinci kez babasızlığı tadacaktım"
Benim öfkeme yaptığı tek sey, sertçe yutkunmak ve bakışlarını çeknek oldu "Tek suçlu ben değildim. Amcanında suçu vardı"
Aralarındaki mevzuyu bilmediğim için boş boş bakındım sadece. Amcam bize hiçbir şey anlatmadı çünkü. Daha doğrusu evdekini dışarı, dışardakini eve taşımazdı. Resmen sır küpüydü bu mevzu.
Çenemi dikleştirerek "Ne suçu vardı peki?"
Belki Zafer söylerdi lakin o da amcam gibi anlatmamakta kararlıydı "Amcan ile olan meselem, sadece ikimizi ilgilendirir. Bunu anlatamam" sona doğru sesine bağırtı ekletti.
Sanırım oda artık sinirlenmeye başlamıştı. Konuyu biraz daha derine çekmek istedim.
"Tamam, Amcam'la olan meseleye şimdilik karışmayayım. Peki amcamı kanlar içinde bırakıp neden gittin? Hadi Alptürk kolundan çekti. Sen? Niye yardım etmeyip kaçtın? Birde hemşirlik yapıyormuşsun o zamanlar!!" dedim sinirli ve alay kokan bir ses tonuyla.
"Dalga geçeceksen yatalım!!"
Kalın sesiyle bağırdığında, ister istemez geri adım atasım geldi. Bu adamın tersi çok pisti. Çünkü birkaç gün önce bizzat tadına bakmıştım. İkinciyi tadamazdım.
"Tamam haydi anlat. Ses çıkarırsam dünya alem siksinler beni"
Ağzımdan küfür kaçınca, burnundan soluyup, koltuğun üstündeki küçük yastığı sinirle bana fırlattı. Yastık direk ağzım ve burnuma gelince 'Ahh' diye bir inleme çıktı ağzımdan.
Yüzüme ters ters bakıp "Ağzından bir daha o kelimeyi duyarsam. Dünya alemden önce, ben seni sikerim oğlum. Tamam mı lan?" dedi.
Artık sabrımın sonlarındaydım. Ne sanıyordu lan kendini bu. Kendi kendine gelin güvey olmuş birde. Hayır ona söz verdim de benim mi haberim yoktu. Yastığı alıp, bu sefer ben yüzüne fırlatıverdim. Ellerimi de yumruk haline getirip ona doğru sinirle parmak uzattım.
"Bir daha bana o yastığı atarsan" bir soluk alıp "Atarsan, günah benden gider!" devamını getirmeye götüm yemedi tabii.
O da bana sinirle bakıp yan bir gülüş attı dudaklarına "Hmm, naparsın. Söyle hele bakayım!" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL.
Fiksi UmumTürkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boykotlar gibi bir sürü olayın olduğu kara yıl... Ülkü ocakları Reis'i Zafer ve Sosyalist düşünce derneğine amcası sayesinde üye olan Gazetecili...