"Arkadaşlar, haydi yavaş bir şekilde sedyeye kaldırıyoruz"
"Haydi haydi!! hızlı bir şekilde hastaneye götürün, yaşıyor"
Sesler vardı ama bu sesler kime aitti. Yaşayan kimdi. Koluma iğne yaptıklarında, acıdan avazım çıktığı kadar bağıracaktım ama tepki verecek takatim yoktu. İlaç etkisini gösterince, birkaç dakika sonra bünyem tekrardan kapandı.
****
Dört Gün Sonra
Gözümü açtığımda tavanla bakışıyordum. Kafamın içi bomboştu. Yutkunduğumda ise, günlerdir boğazımdan birşey geçmemiş olacak ki, yırtılmış gibi hissettim. Acıdan bağıramıyordum. Sanki biri bıçak eline almış, ben ağzımı açarsam boğazımı kesecek gibiydi.
Başımı hafifçe yan tarafıma çevirdiğimde, koluma serum takmışlardı. Ne olmuştu bana. Neden buradaydım? Zafer neredeydi? En son onunla havalimanına doğru gidiyorduk. Gerisini de hatırlamıyordum. Ayağa kalkmaya çalışacaktım ki ne bir hissiyat vardı nede vücudumda derman...
Ayaklarımı oynatacaktım ama oynamıyordu kıpırdamıyorlardı bile. İlaçtandır diyerekten yatakta beklemeye karar verdim. Dudaklarım kupkuru olmuştu. Yutkunmaya korkuyordum. Biri gelsin de bana su versin istiyordum. Çok susamıştım.
Başımı pencereye çevirdiğimde perde çekilmiş, kapalıydı. Yorgun gözlerimle tekrar tavana bakmaya devam ettim. Yanımda sadece Zafer'i istiyordum. Onu çok özlemiştim. Belki de beni bıraktı ve kaçıp kurtuldu. Yoksa amcam onu şikayet edecekti. Bir yanım sevinirken, diğer yanım ise kırgındı. Zafer'in bir an önce yanıma gelmesini istiyordum.
Kapı açıldığında, hemşire elinde bir dosya ile gülümseyerek yanıma doğru geldi. "Merhabalar! Uyanmışsınız. Ben doktora haber verip geleyim" diye konuştu.
Ağzımı zorda olsa açtım ve yorgun sesimle "Su! Allah için verin bana" diye rica ettim.
Uzun süredir konuşmadığımdan tekrardan boğazımda bir acı belirdi. Hemşire yanıma geldi. Bardağa su doldurdu ve kafamı kaldırıp iki yudum kadar içmeme yardımcı oldu. Kapı tekrardan açıldığında, annem gözü yaşlı bir şekilde içeri girip yanıma geldi.
"Yavruum! Kurban olduğum. Uyandın mı anneeemm" kendini ne kadar ağlamamak için zorlasa da, yinede gözünden akan yaşlara hakim olamıyordu.
"Hanımefendi. Lütfen dışarda bekleyin. Doktor gelince konuşursunuz. Hastayı şimdilik yormayalım"
İçime bir nefes aldım. Fısıltıdan hallice bir sesle "Anne..." deyip sustum.
Ne diyecektim ki! Anneme Zafer nerede diye nasıl soracaktım şimdi ben? Hemşire tekrardan anneme bakarak dışarda beklemesini söyledi. Annem pencerenin perdesini çekti ve koridorda gözleri dolu dolu pencereden bana bakmaya devam etti.
Hemşire tam kapıya gidiyordu ki yorgun sesimle
"Hemşire hanım...Zafer diye biri var mı koridorda?...Eğer varsa onu içeri alabilir misiniz?" hemşire önce yüzüme baktı baktı. Yukunup başını iki yana sallayarak kapıyı açıp çıktı.
Hemşirenin neden yüzünün solduğunu merak ettim. Sahi ben neden burada olduğumu hemşireye sormamıştım ki!.
Bana ne olmuştu. Zafer neredeydi. O beni bırakıp bir adım dahi atmazdı. Birkaç saniye bu şekil düşünüp tam pencereye bakıyordum ki, aklıma kaza anımız geldi. Alt dudağım çenem ile birlikte titreyip ağzımdan sevdiğim adamın ismi döküldü"Z-Zafer, Zafer, Zafer"
"Hayır Zafer! Hayır nolur olmasın öyle bir şey"
Beynimden vurulmuş gibi üst üste sayıklamaya başladım. Gözlerim yuvalarından çıkacaktı adeta. Aklıma Zafer'in arabası bir anda kamyonla çarpışıp, takla attığı geldi. Ürperti dört bir yanımı sarıp bedenim titremeye başladı. Ne kadar yorgun da olsam, elimdeki serumu bir anda çıkarıp yere fırlattım. Vücudum her ne kadar kalkmama izin vermesede ellerimden destek alıp, can çekişe çekişe oturur pozisyona getirdim kendimi. Ama vücudumdaki enerji o kadar sıfırdıki sırt üstü yatağa tekrardan düşmemle, annemin içeri girmesi bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL.
Ficción GeneralTürkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boykotlar gibi bir sürü olayın olduğu kara yıl... Ülkü ocakları Reis'i Zafer ve Sosyalist düşünce derneğine amcası sayesinde üye olan Gazetecili...