<<<2 Yıl Sonra>>>
***
Ellerim cebimde, sahilde tek başıma yürüyordum. Salepçiyi gördüğümde acı bir tebessüm yüzüme kondurarak ona doğru yürüdüm. Havalar soğuk değildi. Artık ilkbahara girmiştik. Bu yüzden üstüme sadece bir polar atmıştım. Poların kollarını yukarıya doğru kıvırıp "Usta versene oradan iki bardak salep" dedim
"Hemen veriyorum dostum...Ee nasılsın? Daha iyi misin?" bu sorudan o kadar nefret ediyordum ki. Bu soruyu soranların niyeti kötü değildi belki ama onları gırtlamak istiyordum.
Karşımdaki adama belli ettirmeden başımı iki yana sallayıp sabır çektim. "Eyvallah ustam" dedim ve dudaklarıma yabancısı olduğum bir gülümseme kondurarak "İşler nasıl gidiyor? Daha iyi?"
"Çok şükür be oğlum. Eve ekmek götürebiliyorum ya buna da şükür etmek gerek" yüzümdeki tebessümü çözmeden kafamı salladım. Bir bardak salep verdiğinde kaşlarımı çattım. Ben ona iki bardak ver demiştim. Başımı oynatmadan ters bir bakış attım ve "Abi ben iki bardak istemiştim ama!!"
"Dostum hele sen bir bardak iç. Sonra ben yeğenime sıcak sıcak bir tane daha veririm. Daha iyi olmaz mı?"
Oflayarak elimi uzattım. "Abi sen bir tane daha ver ya!! Benim işlerim var. İkinci bardağı bekleyecek vaktim yok"
Sesim biraz sert çıkmıştı. İstifimi bozmadan bekledim. Diğer bardağı da doldurup bana verdiğinde ağız ucuyla özür dileyerek parayı uzattığım gibi elimdeki saleplerle birlikte uzun zamandır oturmaktan korktuğum kayanın hemen dibindekine oturdum...
Yanımdaki kayaya baktım, baktım. O kadar dalmışım ki nefesim gittikçe daha çok sıklaşıyordu. Sonra saleplerden birini o tarafa indirdim. Gözlerim dolu bir şekilde "Keşke yaşamış olsaydın be Baran...Sana o kadar ihtiyacım var ki şuan. Belki de bu yaşadığım senin ahdındı. Sen gittikten sonra gün yüzü göremedim be oğlum" deyip yanağımda süzülen yaşı sildim. Ve devam ettim
"Hani demiştin ya, sana kaç kere, sahile gidip yemek yiyelim diyecektim ama çekindim diye" iç çekişlerim artınca, cebimdeki peçeteyi çıkarıp, burnumu da sildim. "İşte keşke şuan yanımda olsaydın be Baran'ım. O kadar ihtiyacım var ki. Tıpkı senin o zaman ki çaresizliğini yaşıyorum. Belki bana bir yol gösterirdin"
Kayanın üzerinde dakikalarca kollarımı dizlerime bağlayıp oturmaya devam ettim. Omzumda bir el hissettiğimde başımı yukarı kaldırdım. Çünkü gelen kişinin kim olduğunu elbette biliyordum. Bu bu saatte buraya gelmiştim.
"Nasılsın?" diye sorunca dişlerimin arasında sinirle konuştum. "Bu soruyu bir daha sorma demiştim sana değil mi?"
"İyi ol Bışar. Çünkü abim hep iyi olmanı isterdi"
"Turan...O oturduğun kayanın üzerinde, kiminle oturup yemek yemiştim biliyor musun?"
"Ki-kimin?"
"Ölümüne sebep olduğun masum biri...Baran!"
Baran ismini bastırarak söylediğim an Turan'ın ağzı şoktan açıldıkça açıldı. Başını direkt denize çevirdi. Bir süre ses çıkarmadan oturduk. Başımı mavi denizden çekmeden "Turan abinin neden bir mezarı yok?"
Sorduğum soru tekrar bir tokat etkisi yarattı. Hastaneden çıktıktan altı ay sonra yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlamıştım. Şakir hoca sağolsun sürekli destek çıkıyordu bana. Kaç kere benim için en iyi şeyi yapmaya çalışıp, duruyordu. Ayağa kalktığımda ise amcamın evinde durmamış Şakir hocanın benim için tuttuğu bir eve geçmiştim. Amcam ise Mersindeki evini satarak İstanbul'a yerleşmişti. Ve diğer başkanların oyuyla İstanbul'daki yeni Soldernek başkanı seçilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL.
Ficción GeneralTürkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boykotlar gibi bir sürü olayın olduğu kara yıl... Ülkü ocakları Reis'i Zafer ve Sosyalist düşünce derneğine amcası sayesinde üye olan Gazetecili...