Çıkmaz Yol

865 97 66
                                    


Kapıyı açıp içeri girdiğimde, salonda kedimizin oyun oynadığını gördüğümde, buruk bir gülümseme kondurdum titrek dudaklarıma. Mutfakta Memo ve Ayşe'nin neşeli sesi kulağıma geldi.

Kedime tekrar baktığımda, gözlerim dolu dolu oldu. Çok küçük ve uysal bir kediydi. Normal kedilere nazaran mamasını yedikten sonra, ya yanıma gelip uzanır. Yada Memo'yla oyunlar oynardı. Ardından ses çıkarmadan ona ayırdığımız yatağa giderek sessiz bir şekilde öylece bize bakardı.

Yanına doğru yürüdüm. Belimi bükerek kucağıma aldığım gibi kafasını direkt göğsüme yasladım. Sonra da beraber balkona geçtik. Balkonda duran boş beyaz sandalyeye geçip oturdum. Gözlerim dolarak, içimdeki bu tuhaf duyguyla karanlık sokağı izlemeye başladım.

Ben ne yapacaktım şimdi!! Nasıl olurda Zafer'le iki ucu boklu değnek olan bir yola çıkacaktım. Off Allah'ım bana yardım et demekten feleğim şaşmıştı.
Göğsüme kafasını yaslayan kedim miyavlayınca, yeşillerimi ona indirip içime titrek bir nefes alarak konuştum.

"Zafer'le olan yasaklı konuşmamıza birtek sen şahitsin be kedicik! Şimdi de benimle bir yola çık diyor. Haber bekliyor yani benden" dedim ve montumun içine sakladım kediyi. Hava buz gibiydi çünkü.

Mersin'de yaşamış biri olarak, soğuğa çok alışık biri değildim. Kedim de kafasını, boş bulduğu ilk yerden çıkarıp yavaşça miyavlayınca devam ettim. Sanki beni anlıyormuş gibi yutkundum, dokunsalar ağlayacaktım çünkü

"Ne yapacağımı bilmiyorum be kedicik! Of off offf resmen"

Beni susturan, hali hazırda bekleyenve tenimi ıslatan gözyaşlarım oldu. Biri görür diye de hemen avucumla yanaklarımı ve çeneme kadar yol alan ıslaklığı sildim. Biraz daha oturdum sessizce. Dakikalar sonra kedinin soğuktan miyavlaması çatallı çıkmaya başladı.

Biraz daha oturup düşünmeye başlarsam,  kedim kucağımda donacaktı garibim. Hem benim de kulaklarım buz gibi olmuştu. Elimi kulaklarıma götürüp dokunduğumda, soğuktan kırıldı kırılacaktı.

Sandalyeyi geriye iterek balkon kapısını açacaktım ki, Mesut'un arabasını park ettiğini gördüm. Zaten direkt bize geleceğinden, daha fazla durmadım. Elimi balkon kapısının kulpuna götürüp kapıyı yarım açarak içeri teşrif ettim.

Yalnız içeri girdiğim an, Memo ve Ayşe'nin masa sofrasını hazırlıyordu. Acaba bir davetiyemiz varda ben mi bilmiyordum. Alla alla diyerekten, kucağımdaki kediyi yavaşça yatağına indirdim. Yatağı sobaya çok uzak olmadığı için üşümek gibi bir problem yoktu. Ardından doğrulup, boş masa sandalyesine oturup ikisine bakarak göz kırptım.

"Hayırdır ne oluyor burada? diye sorup, bakışlarımı masadaki tabaklara özenle konulmuş sarma, yanında da çok güzel kızarmış tavuk eti, çok güzel hazırlanmış ıslak kek, çorba ve salatalara göz gezdirip "Ne bu yemekler? Kimler gelecek?"

Ayşe, heyecandan tuttuğu kazağının etiğini çekiştirerek lafa atladı "Müstakbel gelinimiz gelecek birazdan!" deyip kıkırdadı.

Kaşlarım benden izinsiz çatıldı. Yalancı bir sinirle boğazımı temizleyerek "Ne gelini? Ne müstakbeli? Kim bu gelin damat?" Yine soru sorduğumda, Ayşe kahkahayı bastı.  İşaret parmağıyla Memo'yu gösterdi.

Kaşlarımı yukarı kaldırıp "Hmm. Şu malum kız!" dedim. Sonra aklıma geçen gün söyledikleri gelince Memo'ya ters bakış atarak "La oğlum sen haftaya getireceğini söylemedin mi?"

"Dedim ama kız illa bu işi ciddiye bindirelim diye ısrar edince, bende size sürpriz yapayım dedim"

Şebek gibi gözlerini açıp kapatmaya başlayınca cık cıkladım. Avuçlarımı seetçe birbirine vurup "Kız mız gelmesin. Senden beni alacak kız anasının karnından daha doğmadı!!" dediğim an,  ikisi ağzı açık birbirine baktı

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin