4 Mayıs 1972
"Bışar, Ramazan ile çok acil Ankara'ya gidiyorsunuz. Bildiri yayınlandı. Bu haberi en iyi sizler yazarsınız. Haydi sizi göreyim arkadaşlar. Kaleminize güveniyorum ama siz yinede en sağlam kaleminizi kullanın. Ayrıca kariyeriniz anlamında paha biçilemez bir olaydır bu!!"
Şef konuşuyordu ama ne ben ne de Ramo şefi dinleyecek halde değildik. Haber değeri dediği olay, bir zamanlar omuz omuza mücadele ettiğimiz yoldaşlarımızdı. Peki şef bunu bilse ne düşünürdü? Üzülürmüydü? Hiç sanmam. Herkes kendi ekmeğinin derdine düşmüş. Kimse bu gençlerin idam edildikten sonra aileleri ne hale gelecek diye düşünmüyordu. Ama biz gitmesek bizim yerimize başka gazeteciler gönderilecekti. En kötüsü de bu giden gazeteciler olur olmadık her detayı yazarlardı. İşte bunu göze alamazdık.
"Biletleriniz hazır. Bütün yazıları Ankara'daki ofisimize vereceksiniz. Ordaki kameraman da sizlere eşlik edecek anlaşıldı mı?"
Başım önümde eğik "Peki şefim...Teşekkür ederim bize güvendiğin için" o kadar buruk bir teşekkürdü ki hayatımda belki de yapıp yazacağım en kötü haberi yazacaktım. Çünkü üç fidanın idamına karar verilmişti. İçlerindeki öyle biri vardı ki aylarca beraber omuz omuza mücadele etmiştik. Yemek yemiştik. Sohbet etmiştik. Aylarca yol arkadaşlığı yaptığımız ve bizlere olabilecek en büyük desteği veren mert, yiğit bir devrimcinin idam edilecek ve bizde haber başlığını yazacaktık. Şimdiden bacaklarım titriyordu.
Karar kesinleşmişti. Mahkeme Deniz Gezmiş ve diğer iki arkadaşını dinlemeden idam kararını vermişti. En son ki duruşmada bende vardım. Ama bu karar Deniz'i korkutmamıştı. Aksine Deniz, belki de en sakin ve dik duruşunu sergilemişti bu davada. Çünkü hakim Denize Bakarak;
"Neye gülüyorsun" diye soru sorduğunda Deniz'in cevabı şuydu. "Duvarda Adalet yazıyor ona gülüyorum hakim bey" demişti...
Deniz Gezmiş halkın ezilmesine karşı çıktığı için, bu geri kalmış düzene isyan ettiği için ve emperyal devletlerin egemenliğine son vermek ve tam bağımsız bir Türkiye istediği için idam edilecekti. Bu da yıllar boyunca Türkiye tarihinde bir kara leke olarak anılacaktı. Bugün Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını hiç düşünmeden idam edenler, yarını düşünmek yerine bugünü düşünüyorlardı sadece. Belki de amaç buydu. Hakkını arayanları susturmak, köleleştirmek. Sistemin dışına çıkanları yok etmekti belki de...
Ama elim kalem tuttukça Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını her yıl anacaktım. Her halükarda tarafsız gazeteci olarak bu bozuk düzene boyun eğmediklerini gazete manşetlerinde çarşaf çarşaf yazacaktım. Ramo'ya bakarak elimi koluna yaslayıp beraber koridorda yürüdük.
Küçük birer sırt çantamız vardı sadece. Gözlüğümüzüde takmış beraber arabaya gidip bindik. Evet, kendime bir araba almıştım. Annemi de yanıma almış beraber yaşıyorduk İstanbul'da. Şakir hoca sayesinde İstanbul'da olan milliyet gazetesinde işe girmiştik. Yani artık düzenim tamamen İstanbul'da idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇALI HAYATLAR SAĞ-SOL.
Fiction généraleTürkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da da başkaldırı yılı olan 1968 yılının gençlik eylemleri, Üniversitedeki boykotlar gibi bir sürü olayın olduğu kara yıl... Ülkü ocakları Reis'i Zafer ve Sosyalist düşünce derneğine amcası sayesinde üye olan Gazetecili...