Perde 3
Anlamamak ve VazgeçmemekBaler dizlerimin üzerine kafasını koymuş mışıl mışıl uyurken kendimi uzun simsiyah kirpiklerinin yüzüne düşen gölgesini izlemekten alıkoyamıyordum. Akmayı bir türlü kesmeyen gözyaşlarımı bir kere daha silip sırf saçlarını okşayım da ona temas etmiş olayım diye dizime yatan adamın saçlarını son kez okşayıp kalktım. Kafasının altına yumuşak yastıklardan birini yerleştirdim ve uyurken üşümesin diye yumuşaklığını sevdiği polar battaniyeyi üzerine örttüm.
Tamirhaneden çıkıp eve gelmiştik çünkü Bera'yı öyle gördükten sonra ayakta duracak dermanı bile bulamamıştım kendimde. Şimdi yine görmem gerekiyordu. İyi olduğundan emin olmalıydım ama cesaretim yoktu.
Baler'in yanından kalkıp pencerenin önünde durdum ve güneşliği kenara topladım.
Dışarı da yine çok yağmur yağıyordu. Karadeniz'i sevme nedenimdi bu her an tüm gücüyle inebilen yağmurlar...Şehre ilk geldiğim gün otogardan inip yurda geçerken de bardaktan boşanırcasına yağan yağmur beni sırılsıklam etmişti.
Ondan sonra iki kere daha sırılsıklam oldum.
Sırılsıklam aşık ama...Delicesine yağan yağmurun bile beni edemediği kadar sırılsıklam...
Yedi yıl önce bir yaz vaktiydi ilkin. Hiç tanımadığım bir adama,bir erkeğe aşık olunabileceğini bile bilmeden tutulmuştum.Etrafa yeşil yeşil bakan gözlere vurulmuştum.
Sonuncu sırılsıklamlığımın bir tarihi yoktu. Ben bile bilmiyordum ne zaman aşık olduğumu. Bildiğim tek şey sevgimin ne kadar büyük olduğuydu.
Kalbimin içindeki sönmeye yüz tutmuş ama sonra bir anda harlanmış ateşle, sevdasının ve asla kavuşamayacağımızın bilincindeki tarafın ateşi çatışıyordu.
İki farklı ateş her yanımı yakıp kavuruyordu.Basbas bağıran ve vaveylalar içinde kalan kalbimi susturmaya çalışsam da başarılı olamadım.
Önünde durduğum pencerenin perdesini kapattım ve oturma odasının kapısını ses çıkarmamaya özen göstererek kapatıp yatak odama geçtim. Şifonyerin üst çekmecesini açıp pansuman için gereken tüm malzemeleri bir alt çekmecedeki ilk yardım için kullandığım çantanın içine doldurdum. Işıkları kapatıp açık su ya da doğalgaz olmadığına emin olduktan sonra anahtarımla telefonumu üstüme geçirdiğim siyah yağmurluğun cebine attım.Dış kapıyı açtığımda suratıma vuran soğuk yağmur damlaları içimdeki sıcaklığa fayda olmasa da bedenimi serinletti.
Kapıyı kapatıp sokağımın yukarısında kalan terzi dükkanına doğru yürümeye başladım. Rüzgar iri yağmur damlalarını tüm gücüyle suratıma çarpıyordu. İç çamaşırlarıma kadar ıslanmıştım.
Terzi dükkanı göründüğünde içeride yanan ışıklarla burada olduğunu anladım. Bera'yı görmedim ama kalbim yine de tekledi.
Adımlarımı hızlandırıp kapalı kapıyı açtım ve hızlıca arkamdan tekrar kapattım.
Bera'nın ciddi ifadesi,dikiş makinesindeki uğraşından kafasını kaldırıp bana bakınca daha da sertleşti. Hep yaptığı gibi psikopat bir şekilde gülümsemesini istedim ya da azıcık yumuşak baksın... Ama o kadar sertti ki geldiğim gibi koşarak çıkmamak için tüm irademi kullandım. Bacaklarım titriyordu.
Kapının üstündeki açık tabelasını tersine çevirdim. Boydan boya tüm dükkânının camdan olan duvarlarını kaplayan stor perdeleri kapattım.
Üstümdeki yağmurluğu çıkarıp bir taburenin üzerine bıraktım ve benim bakmaya kıyamadığım ama birilerinin bir güzel siktiği yüze baktım uzunca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN ||
Short StoryNeden böyle olduk? Paramparça, tuzparça... Birleştirmeye hiçbir yapıştırıcının gücü yetmeyeceği kadar kırıldık. Kırıklarımızla birbirimizi kestik.Kan döktük. Sonra birbirimizin kesiklerine ağladık. Senin canın benim için yandı, benim canım senin içi...