Perde 7
Sevdikçe BüyürsünBaler
"Yani önce dudaklarından öpmeye kalktın, sonra 'Yeniden küçük kardeşim ol.' dedin çocuğa öyle mi?" Kahvemden aldığım bir yudumun ardından kupayı yeniden masanın üzerine bıraktım.
"Öyle yaptım... " Kafasını salladı ve gözlerini kaçırdı.
"Ulan çocuk kafasını çevirmese dudaklarına gömülecekmişsin köftehor, sonra bir de utanmadan küçük kardeşim demişsin çocuğa. Ben seni önce öpüp sonra kardeşim desem hoşuna gider mi? " Azarlar gibi ama yüzümden eksiltmediğim gülüşümle konuştuğumda kaşlarını çattı, sinirli görünmek için çaba harcasa da gözlerinde utanç vardı Berat'ın.
Konuşmasına fırsat vermeden Bera mutfağa girdi. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti, iki eli iki yanında yumruk olmuştu. Kendini zor tuttuğu her halinden belliydi, yine de ağzını açmadı. Onun için yaptığım kahvenin masada durduğu kısma geçti. Sandalyeyi gürültülüce çekip oturdu.
Berat korkuyla Bera'ya bakıyordu. Duyduğunu anlamıştı.
"Sence de... çok fazla paylaşımcı değil miyiz Baler?" Bera kupasını kavrayıp dudaklarına götürmeden önce sakin olmak için uğraştığı sesiyle konuştuğunda Bera yerine Berat'a baktım.
O günden beri hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Söylediklerini hiç söylememiş, ben de duyduklarımı hiç duymamıştım.
Ama duymuştum ve beynime kazınmıştı.
"Berat'ın gönlü mü çok fazla kayıyor? Biz mi sadığız yoksa? "
Omuzlarımı silkmekle yetindim. Haklıydı ve açıkçası Berat gelip de Eflak'la arasındaki şeyi ilk anlattığında yorum yapmaktan kaçınmıştım, doğru bulmuyordum lâkin artık o kadar çok şey ,doğru olmadığı halde tolere edilmişti ki üçümüz arasında... dördüncü birinin düşüncesi de yanlış gelmiyordu.
"Neden susuyorsun Baler? Bana hâk vermen, arkamda durman gerekmez mi? Biz üçümüz bile bütünleşememişken apayrı bir insanı öptüğünü söylüyor bu çocuk. Bir şeyler söylesene. " Yükselttiği sesiyle dikkatimi çekmeye çalıştı. Bense kahvemi içmeye devam ettim.
Bir anda, elimdeki kahve bardağını önemsemeden çenemi kavrayıp masanın üzerinden dudaklarıma yapıştığında neye uğradığımı şaşırdım. Kalın dudakları dudaklarıma işkence etmiyordu, aksine yumuşaktı öpücükleri ama tavrı sertti, çenemi tutuşu yumuşaktı ama parmakları demir gibiydi.
O günden beri her öpüşünden itinayla kaçmıştım. Yine günde elli kere öpmüştü ama bir iki saniyelik kısa şeylerdi çünkü beynim müsaade etmiyordu karşılık vermeme kalbim yanıp tutuşuyor olsa da.Öpücüğünden kaçamayınca irademi kaybedip dudaklarımın hareketlenmesine izin verdim. Kahve kokan dilini ve dudaklarını kabul ettim. Yumuşak öpüşünü alt dudağımı ısırarak sonlandırdı.
"Beni ciddiye al. " dedi güç kokan mizacıyla. "Yoksa... "
"Yoksa? " Düzene girmeyen hızlı soluklarım yankılandı aramızda birkaç saniye.
"Yoksa böyle nefesini keserim. O kadar kendinden geçersin ki gecenin sonunda yaşadığımız şeyler hayalmiş gibi gelir. O kadar kaybedersin ki aklını kim olduğunu ne olduğunu bile hatırlayamazsın. " dedi dudaklarımın üzerine. Kavradığı çenem avuçlarının arasında durmaya devam ediyordu, koyu yeşilleri parlıyordu gözlerimin içine bakarken ve ciddiydi.
Seni sevmediğini söylerken de ciddi olduğunu düşünmüştün...
Çenemdeki elinden kurtulup parmaklarımın ucundan düşecekmiş gibi duran kupayı masaya bıraktım ve avuç içimi çenesine yaslayıp dudaklarını okşadım. Sol parmaklarım neredeyse uyuşuyordu.Beynimde yankılanıyordu 'Bu aşk değil. ' deyişi. Bence onunki sevgi bile değildi ya neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN ||
ContoNeden böyle olduk? Paramparça, tuzparça... Birleştirmeye hiçbir yapıştırıcının gücü yetmeyeceği kadar kırıldık. Kırıklarımızla birbirimizi kestik.Kan döktük. Sonra birbirimizin kesiklerine ağladık. Senin canın benim için yandı, benim canım senin içi...