Kalbime Dokundun Ya Şu Kalbime +18

404 31 45
                                    

Oruç olanların okumamasını tavsiye ediyorum. Şiddetle!!!! Aseksüel değilseniz ya da etkileniyorsanız kolayca, okumayın lütfen...

Perde 6
Karmaşık

Baler

Kar...Günlerdir bir durup bir yağıyordu. Diz boyu kar her yeri kaplamıştı. Ağaçların kuru dallarının üstü, çatılar, günlerdir çalışmayan arabaların tavanları, sokaklar... Beyaza bürünmüştü her yer. Ve beyaz sessizlik sarmıştı dört yanı.

"Bugün birini gördüm. Yolda... Bir ara sokaktan kafasını uzatmış yolu izliyordu ama bizi de izliyordu. Hangisi olduğuna karar veremedim." diyen cılız ve hışırtılı sesle gözlerimi Berat'a çevirdim deniz gören camdan.

Birkaç saat önce gelmiştik buraya. Bir kitap kafeydi.

Etrafta kimse olmadığı için küçük masanın üzerinden ellerine uzanıp yavaşça tuttum kızarık ellerini. Kendime çekip eklem yerlerinden öptüm tek tek.

"Sokağı izlediğine eminim." diye mırıldandım rahatlasın diye. Mavi gözlü, kumral adamı ben de görmüştüm. Yoldan ziyade üçümüzü izlediğini de...

Elimi çekip masanın altına indirdim ve yeniden boydan boya cam olan duvara döndüm. Bu küçük yer denize birkaç metre mesafe kala yapılmış, sıcacık ve huzurlu bir yapıydı. Bizim Beratla ta öğrenciyken geldiğimiz,o zamanlar buranın yerinde duran büyük kütüphanede olmayan sessizliği ve dinginliği veriyordu burası.

"Yorgun musun? " Berat elindeki klasiğe gömülmüşken fısıltıyla dibime sokulan Bera'ya kafamı sallayarak yanıt verdim.
Beş gün önceki yaşadığımız şeyler şu an bile düşününce utanmama neden oluyordu. Birbirimizi çırılçıplakken ilk görüşümüz ya da birbirimize ilk dokunuşumuz değildi ama onu bana öyle bakarken ilk kez görüşümdü. 'Utanmaz, arlanmaz' derdi annem önceden bana. Beratla birlikteyken de öyle olduğum bir gerçekti ama Bera farklıydı.

"Balım... " dedi ciddi sesi kulağımın dibinden yumuşakça tınılarken. Eli bacağımı kavrayıp durduğu yeri sıktığında yeşil gözlerine baktım. Açık gri gökyüzünün bulutlarının ardından süzülen güneş ışınları yüzüne yansıyıp koyu gözlerini harelendiriyordu. "Beş gün oldu, beş gündür yüzüme bakmıyorsun. Yazık değil mi bana? "

Elinden yayılan soğukluk bacağımı serinletirken yüzümü yüzüne biraz daha yaklaştırdım.
İçimdeki parmağının varlığı aklımdan çıkmıyordu. Kimseye o şekilde dokunmadığının farkındalığı ve beni öyle arzulaması kanımı daha da çok kaynatıyordu. Bir yandan da...

"Bakışlarınla beni soyarken utanmadan yüzüne bakamadığım için özür dilerim. Hepsi benim suçum." diye mırıldanıp bacağımdaki elinin üstüne koydum elimi ve parmaklarını kavradım.

Bu kadar yakınımda dururken ne kitap okuyabiliyordum ne de herhangi bir şeye odaklanabiliyordum.

Sıcak nefesi yeniden boynuma ve kulağıma vurdu. "Lavaboya gidiyorum." Bir an sonra parmakları parmaklarımın arasından kaydı ve birkaç saniye sonra uzunca boyuyla koridorun sonunda kayboldu. Giydiği siyah kargo pantolonla, siyah boğazlı badiyle ve ayağındaki siyah botlarla olduğundan daha heybetli; daha dikkat çekici duruyordu.

Arkasından ben de kalktığımda Berat okuduğu kitaptan kafasını kaldırdı. Hasta yüzüne rağmen ona her şeyden çok yakışan gülümsemesi yerleşti solgun kırmızı dudaklarına.

"Burada kimse yok ama üstte çalışanlar var. Ses çıkarmayın çok... " dedi kuru dudaklarını yalamadan önce. Kafasını kitabına eğmeden çenesini yakalayıp dudaklarından öptüm. Etrafta kimse olmasa da kısa kesti öpücüğümü. İçleri gülen sevgi dolu kahvelerini sarı sayfalara indirdi.

VURGUN ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin