Perde 6
KrizBaler
Ağladım.
Kalbim acıdı, acıdı, acıdı. Göğsüm sızlarken ellerim göğüs kafesimi dövdü.
Uyuşukluk ve sızı yavaş yavaş geri çekilirken bile devam etti o acı.
"Çok sevmek, çok öldürürmüş..." diye mırıldandım kendi kendime. Ellerim rahat nefes alabilmek için ara ara boğazımı tırmalıyordu. Ve ben bunun ne olduğunu biliyordum.
Kendimi rahatlatmaya çalışırken oturduğum alçak kaldırımda titreşen, sessiz sokakta gürültüymüş gibi gelen sessiz adım sesleri çınladı. Oturduğum alan o kadar kuytu köşeydi,gece o kadar karanlıktı ki yanımdan geçip gitmesini bekledim henüz yüzünü görmediğim kişinin.
Sağ tarafında oturan beni görmedi bile. Sırayla sağ ve sol ayağının üstünde, kaldırım taşlarının çizgilerine basmadan geçerken yüzünde parlayan yaşlara zayıf sesi eşlik ediyordu çocuk gibi görünen adamın.
"Seni öpmeden gidersem tutmaz ayaklarım...
Seni bulmalıyım, kalbine dokunmalıyım... " dedi dilinin ucunda mırıldandığı şarkı sonsuz gökyüzüne karışırken.Daha önce duyduğuma emin olduğum bir sesti ama kim olduğunu bilmiyordum.Yıldızsız gece sesini yuttu, apartmanların köşesinden dönüp yok oldu."Beni sev, beni gör, beni duy ve sarıl..
Kokunu benle sanıp bağrıma basarım." dedim adamın yarım bıraktığı şarkıyı devam ettirerek. Sonra yavaş hareketlerle ayağa kalktım. Buz tutmuş gibi hissediyordum.Arka sokakta kalan denizin hırçın sesini, botlarımın altında ezilen buzun çıtırtısını duyuyordum ve kendi iç çekmelerim hepsinden daha güçsüz bir şekilde karışıyordu karanlığa.
İç çekişlerim tamamen yok olduğunda evimin bahçe kapısından girip soğuk metali cebimden çıkardım. Uyuşuk olduğu için hissedemediğim ellerim anahtarın yuvasına yerleşmesine engel oluyordu. Metalin metale sürtünme sesi kulağımda uğuldarken kapı açıldı.
Kimin açtığına bile bakmadan, botumu dışarıda bırakıp mutfağa ilerledim.
Evin için aydınlıktı. Salondan ve yatak odasından gelen ışık kısa koridoru ve holü aydınlatıyordu.
Doldurduğum bir bardak suyu içerken mutfağa girip hemen dibimde duran Bera'ya diktim gözlerimi.
Aynıydı, değişen hiçbir şeyi yoktu. Gözlerinde pişmanlık, yüzünde yorgunluk yoktu. Pür dikkat yüzümü inceliyordu. Kızarık olduğunu bildiğim gözlerim ve yanaklarım arasında dolaşıyordu bakışları.
Ekmeklerin durduğu kutuya uzanıp tüm bir ekmekten bir parça koparırken uykulu gözleriyle Berat daldı mutfağa. Beni gördüğünde uykusundan sıyrıldı. Endişeyle yanıma gelip önümde durdu.
Bir parça ekmeği ağzıma atmadan önce "Babam kalp krizi geçirmiş, 2. kez. " diye mırıldandım. Sağ kolumdaki hissizlik yavaş yavaş yerini üşümeye bırakırken sol kolum karıncalanmaya devam ediyordu.Babamla tek farkımız onun altmış altı yaşında olmasıydı.Bense henüz yirmi altı yaşındaydım. İki kalp krizi...
Yüzümdeki gülümsemeden bihaber devam ettim. "Doktor 'muhtemelen bir sonraki kalp krizinde ölür. ' demişti 10 sene önce falan.Ölmemiş.Annem arayıp ne kadar hakkı varsa üstümde, haram etti. Babam bugün hastaneden çıkıp direkt bir avukata gitmiş." Kafamı çevirip ağzımın içinde taşlaşan bir parça ekmeği zorlukla yuttum ve bir parça daha ısırdım sert ekmeğin ucundan. Gözlerimden yaşlar akmasın diye dudağımın içini ısırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN ||
Kısa HikayeNeden böyle olduk? Paramparça, tuzparça... Birleştirmeye hiçbir yapıştırıcının gücü yetmeyeceği kadar kırıldık. Kırıklarımızla birbirimizi kestik.Kan döktük. Sonra birbirimizin kesiklerine ağladık. Senin canın benim için yandı, benim canım senin içi...