Yağmurum Sağanak Benim Kapşonum Yok

529 39 117
                                    


                                     Perde 4
                       
                              Uyuşuk Kalpler

Sabahtan beri reçeteleri elle yazmaktan uyuşan ellerimi masanın üstüne bırakıp kafamı kollarıma yasladım.

İşimi o kadar boşlamıştım ki yapılması gereken şeyler birikmiş birikmiş ve bitmez bir yığın haline gelmişti.

"Arkadaşlar saat altı olmuş, siz çıkabilirsiniz. Yarın da erkenden gelmenize gerek yok. " deyip gitmeleri için bekledikleri onayı verdiğimde benimle birlikte reçete giren üç çocuk da hızlıca hazırlanıp selam verdikten sonra dükkandan çıktılar.

Onlar çıktıktan sonra cebimden telefonumu çıkarıp Baler'i aradım.
Sabah erken saatte çıkıp gelmiştim buraya; Baler'le öğlen konuştuğumda Bera'nın geldiğini, yine uyuşturucu kullandığını ve kafasının çok da yerinde olmadığını söylemişti. Nasıl yardım edeceğimizi henüz bulamamıştık. Baler terapi işlerini halledebilirdi ve ben de meslek etiğine aykırı olsa bile ilaçları temin ederdim. Daha sonrasında ne olacağı meçhuldü. Krizler gelecekti, belki kendinin bile farkında olmayacaktı. Daha profesyonel kurumlara başvurmayı da Bera kabul etmezdi. Hatta bizim yardımımızı istememesi bile ihtimaller dahilindeydi. Yani ben öyle düşünmüştüm ama Baler aralarında geçen konuşmayı anlatınca fikrim değişmişti. Eğer kendisi bu bağımlılıktan kurtulmak isterse sonuna kadar yanında duracaktık, istemese de yanında olacaktık.
Çünkü bu saatten sonra üçümüzün birbirimizden ayrılması mümkün değildi.

Mümkün olmaması gerekiyordu.

Baler evini, ailesini, kliniğini kısacası her şeyini bırakıp gelmişti. Bera yıllardır sevdiği kızla, sevdiği düşünülen kızla, nişanlanıp ertesi gününde nişanı atmıştı. Üstüne Berra'nın kendini öldürmeye çalıştığı dedikodusu yayılınca tüm mahalleli, kendi annesi ve kız kardeşi de dahil olmak üzere, Bera'ya cephe almıştı. Tek ılımlı yaklaşan insan babasıydı. Yani Bera öyle anlatmıştı ve konuşurlarken duyduğuma göre de yalan söylemiyordu.
Ben zaten tek tabancaydım. Dünyada sahip olduğum insan sayısı bir elin parmağını geçmezdi ve hayatımın etrafında döndüğü iki adam vardı.
Eğer birbirimizden bir şekilde koparsak bizi toparlayacak kimse yoktu.

"Alo... "

Kapanmak üzereyken son çalışta yanıtlanan aramayla gözlerimi araladım. Düşüncelerim o kadar yoğundu ki içlerinde boğulacak gibi hissettiriyordu.

"Balım... Ne yapıyorsun?" diye mırıldandığımda karşı taraftan gelen su sesiyle kaşlarımı çattım. Sadece su sesi değil, Bera'nın bağırışları da duyuluyordu.

"Güzelim şu an Bera'yla kavga ediyoruz, yumruklu falan değil merak etme. Henüz bir yerimde sigara da söndürmedi. Sorun yok yani. Sadece zorla duşa sokmaya çalışıyorum salağı. Seni sonra arayayım olur mu? " diye aceleyle cevap verdiğinde "Tamam dikkatli ol. " desem de sırıtmama engel olamadım.

Aralarında çok tuhaf bir ilişki vardı ve bunu bile isteye yapmamışlardı. Bera'ya sorsam Baler'den nefret ettiğini söylerdi ki bunun aksi şekilde de davranmıyordu sürekli öpmek dışında. Yanlarında olmadığım her an çocuğu öpüyordu, daha doğrusu birbirlerini öpüyorlardı. Baler bundan şikayetçi değildi çünkü Bera'dan gelen herhangibir şeyden şikayetçi değildi. İlk başta sadece aralarında olan tensel şeyleri anlatmıştı, sonra kolundaki yanık izlerini fark edip üstüne gittiğimde sadece iyi temaslarını değil verdiği zararları da anlatmak zorunda kalmıştı.

Acı çekiyordu.

Vücudundaki bir sürü izden sadece birkaçını görmeme izin vermişti ama acı çektiğini biliyordum. Karışmamam gerektiğini, eğer daha da ilerisine giderse Bera, kendinin müdahale edeceğini söylemişti. Kendini koruyabileceğini bilmek bir yana kendini bilerek korumadığını bildiğimden içim rahat etmiyordu. Bera'ya karşı sınırsız bir tevazusu vardı. Canını almak istese 'Sen yorulma, ben halledeyim.' deyip kalbini avuçlarına koyarmış gibi hissediyordum.

VURGUN ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin