Perde 6
Unutma Beni ÇiçeğiBaler
Dün geceden sonra gözlerimin acısından duramıyordum.
Göğsümde yatan adam yaklaşık yarım saat önce uyuyakalmıştı. Yaşadığı, hatırladığı, bildiği onca şeyi anlatırken sesi titremiş, konuşmasını sürekli kesmiş, bazı yerlerde dakikalarca susmuştu.
Hiç ağlamamıştı ama bu fizikendi.Bunu bilecek kadar okuyabiliyordum insanları. Ağlamak için gözlerinden yaş akmasına gerek yoktu. Bazen öylece dururken bile ağlardınız.Nefesim duyduklarımın ağırlığıyla bir kez daha kesilirken dudaklarımı sıkıp ses çıkarmamaya çalıştım. Bera'nın yaşadığı şeyler sadece onun başına gelmiyordu. Onun gibi onlarcası, yüzlercesi vardı, binlercesi...
Birilerinin iki dakikalık zevki uğruna kendini öldüren, tüm hayatı bir hiç olanlar vardı. Bir de Bera gibi olanlar...Konuştuğum, dinlediğim de ilk insan değildi ama canım ilk kez bu kadar acıyordu. Kalbim ilk kez böyle kan ağlıyordu. Berat'ı bırakırken duymadığım yoğun acıyı şimdi hissediyordum. Anlatılması mümkün bile değildi.
Bir gün kendi ellerinle diktiğin ağacının kesilmesine benziyordu;Küçük Prens'inin ölmesine, tüm ailenin seni terk etmesine...
Hepsinden daha da ağırdı.Gözlerimden yaşlar, ardı ardına akarken hissettiğim hareketlilikle kafamı,gömdüğüm dalgalı siyah saçlardan kaldırıp koşar adım yanımıza gelen Berat'a baktım. Uyumaktan gözleri şişmiş, saçları dağılmıştı. Endişeliydi.
Önce Bera'ya bakıp sonra yanımda diz çöktü. Fısıltıyla "Nerene bir şey yaptı?" dedi. Ellerini yüzüme uzatıp gözlerimin altını kuruladı. "Balım bak çok kötü görünüyorsun. Nolur söyle. Korkuyorum. "
"Hiçbir şey yapmadı Berat, hiçbir şey yapmadı bir yerime. " Parmağımla göğsümü işaret edip " Acıtan anlattıkları... " dediğimde yüzü şaşkınlıkla çarpıldı. O da beklemiyordu. Özellikle bana anlatmasını beklemiyordu belki de.
Bera'nın saçlarından elimi çekip yavaşça kalkmaya çalıştım. Kafasını sola çevirip kollarını kafasının altına yerleştirdi ama uyanmadı. Ayakucunda duran battaniyeyi üzerine örtüp salondan çıktım. Nefes almam gerekiyordu.
Hemen arkamdan gelen Berat endişe akan yüzüyle beni izlerken Bera'nın siyah montunu üzerime geçirdim. Sigara içmediği zamanlarda, vücudundan yayılan yumuşak koku burnuma dolarken yeni yaşlar süzüldü elmacık kemiklerimin üzerine.
Benden bir açıklama bekleyen sevdiğime bir şey söylemeden buz gibi havanın yüzüme çarptığı kapıdan çıkıp arkamdan kapattım kapıyı.
İki gün önce yağmur yağıyordu, şimdiyse kar. Gökyüzü gönlüme benziyordu.
Nere olduğunu fark etmeden yürümeye başladım. Ellerim buz gibi olmuştu. Ayaklarımın altında hafifçe çıtırdayan buzun ve karın sesini dinleyerek sahile kadar yürüdüm. Issızdı. Kimsecikler yoktu etrafta. Herkes evlerine kapanmış olmalıydı.
Kayalıkların üstünde dikkatle adımlayarak en uca kadar gittim ve üstünde durduğum ıslak kayanın üzerine oturdum.
Deniz çalkalanıyordu. Küçük dalgalar botlarıma çarpıyor, pantolonumun paçalarına su sıçratıyordu.
Titreyen ellerimle cebimden telefonumu çıkartıp rehberden aradığım ismi buldum.
Çaldı, çaldı, tam kapanmak üzereyken 'alo' diyen ses dalgaların sesine karıştı.
"Alo... " Hıçkırığımı bastırmak için boğazıma sardığım elimi çözüp soğuk kayaya tutundum.
"Benim bir şey sormam gerekiyor Gökyüzü... Yani bir psikolog olarak değil, bir insan olarak. " dedim.
Endişeyle karışık ne istiyorsam sorabileceğimi söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VURGUN ||
Short StoryNeden böyle olduk? Paramparça, tuzparça... Birleştirmeye hiçbir yapıştırıcının gücü yetmeyeceği kadar kırıldık. Kırıklarımızla birbirimizi kestik.Kan döktük. Sonra birbirimizin kesiklerine ağladık. Senin canın benim için yandı, benim canım senin içi...