Beni Sevmediğini İyi Biliyorum

1.2K 77 28
                                    

                                          Perde 2

                                            Acımak

Başım gereğinden fazla ağrırken gözlerimi açmaya zorladım kendimi. Bakıştığım siyah tavan çok yabancıydı. Ellerimden destek alıp yattığım yerde doğruldum. Büyükçe bir yatağın üstündeydim.
Kalbim korkuyla hızlanırken dün geceyi hatırlamaya çalıştım. Son hatırladığım şey çenemi kavrayan bir el,sonrasında gördüğüm yeşil gözlerdi. Arabaya bindiğimizi hayal metal hatırlıyordum. İlerisi yoktu.

Bir şeyler hatırlamaya çalışırken başım daha çok ağrımaya başlayınca yatağın içinde kayıp sırtımı geniş bazanın başlığına yasladım.
Tavanı ve duvarları gibi her eşyası siyah olan odada pencere yoktu. Tek ışık kaynağı duvarların köşelerinden sarkan ve odaya loşluk sağlayan lambalardı.Ve bu oda bana hiç tanıdık gelmiyordu.

Kalkmaya yeltendiğimde bir kapı sessizce açıldı. Bu odadaki iki kapıdan biriydi. Sanırım odanın içinden açılandı. Belindeki havluyla kapıdan Bera çıktı. Elindeki havluyla ensesini kurularken kafasını kaldırdı, direkt bana bakıyordu.
Sert yüzü mimiksizdi.
"Uyandığına göre gidebilirsin artık." dediğinde şaşkınca yüzüne baktım.Onun evindeydim ve muhtemelen onun yatağında uyumuştum.

Başımın ağrısını umursamadan yüksek sesle, belki de biraz bağırarak konuştum.

"Ben seni evimden hiç kovmadım. Şimdi sen beni kovuyor musun?" derken sesim çatladı. Boğazımı temizledim. Boğazım yanıyordu,gözlerim de öyleydi.
Ona davranışlarımla,onun bana gösterdiği muamele arasında dağlar kadar fark vardı.

"Ben sen değilim." Ben sinirliydim ama o her zamanki gibiydi. Saç havlusunu yatağın üstüne bıraktı. Yatağın karşısında duran,aynalı dolabın kapağını kaydırıp sıra sıra katlanmış,düzenli kıyafetlerini açığa çıkardı. Belindeki havlu düştüğünde ayağa kalktım.

Ya gerçekten gerizekalıydı ve beni anlamıyordu ya da beni tamamen görmezden geliyordu. Kendimi kandırmayı bıraktım. Gerizekalı değildi,aşırı zekiydi.

Öyle olsundu.

İkinci bir şey söylemeden arkasından geçtim. Gitmemi istiyorsa giderdim. Kalmamı isteseydi hiç sorgulamadan "Neden gitmemi istemiyorsun?" diye sormadan yanında kalırdım.

Kapıya ulaştığımda arkamdan seslendi. Beynim 'Yürümeye devam et.' diye emretti bacaklarıma, bacaklarımsa beynime değil Bera'nın sesine itaât etti.
"Kırılmayı bırak,çocuk değilsin." dedi,arkamda durdu. Ona dönmedim,yeniden hareketlendim.

Kırılmak elimde olan bir şey değildi. Sevgi beklediğim bir insana kırılmamdan daha doğal bir şey de olamazdı zaten. Gerçi söz konusu kişi Bera olduğunda sevgi beklemem doğal değildi.

Kafamı sağa sola salladım. Ben adam falan olmazdım. Gidip fakültenin en imkansız adamına aşık olmuştum önce. Beni bırakıp gitmesine ağlamıştım sonra yıllarca. Şimdi de başka bir imkansızı istiyordum.

Evine daha önce hiç gelmediğim için çıkışı bilmiyordum. Koridora çıkınca iki katlı olduğunu anladım evin. Merdivene adımımı atmadan önce kolumdan yakalayıp durdurdu.
Ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyordum.

Kolumu elinden kurtarmayı denediysem de bırakmadı.
Güçlü ellerinin kıskacı altında kalmıştı bileğim. Kavrayışı o kadar sıkıydı ki gözlerim doldu. Gözlerimin dolduğunu gördüğünde bir hipnozdan uyanırmış gibi aniden bıraktı bileğimi.
Yeniden arkamı dönüp gitmek üzereyken aklıma gelen soruyla durup ağzımı açtım. Bu kadar sinirli olmasam sormaya cesaret edemezdim ama bastıran öfkeyle "Amacın ne,derdin...? Bana yaklaşıp duruyorsun. Eşcinsel olduğumu biliyorsun. Önce beni yargılayıp sonra 'Benden gerçekten hoşlanıyor musun?' diye soruyorsun. Duymak istemediğin cevaplar almana rağmen yakın davranmaya devam ediyorsun. Bir soğuksun, bir sıcak. Biliyorum herkese böyle değilsin. Psikopat gibi bakan gözlerin bana bakarken yumuşuyorlar. Bir anda uzaklaşıyorsun. Ne olursa olsun sana karşı bir tavır almadım,hiçbir zaman. Ne zaman gelsen kapımı açtım,seve seve. İstediğin her an seni bağrıma bastım. Sabahında Bilge'nin-en yakın arkadaşımın,ne olsa yanımda olmaya çalışan,kardeşim dediğim ve minnet borcumun olduğu adamın- evini taşlayıp, yıkıp akşamında bana geldiğinde senin yaptığını bilmeme rağmen yine seninle evimi paylaştım. Kanepemi ve battaniyemi paylaştım. Ben bunu Baler'den başka kimseye yapmamıştım."dedim. Adını andığım anda kalbime saplanan acıyla sussam da mırıldanarak "Gerçi o- benim hayattaki tek varlığım- bile beni açıklamasız,tek bir veda cümlesiz terk edip gitmiş. Senden ne bekliyorum ki? Değil mi? Her zaman yanlış insanlara sırtımı dayıyorum Bera. Birisi de sensin. Arkadaş olduğumuzu düşünmüştüm." diye devam ettim hayal kırıklığı keskin cam parçaları gibi kalbime saplanırken.

Gözlerimi kapattığımda fark etmediğim gözyaşlarım yanaklarıma süzüldü.
'Kalp acıyamaz, sızlayamaz, teklemez ya da birine aşık olduğunuzu düşündüğünüzde hızlı hızlı atmaz. Kalp,tek görevi vücuda kan dağıtmak olan bir pompadır.' demişti La Edri. Yanlış demiş.

Ellerim ellerinin arasında kaybolduğunda gözlerimi açıp ellerimi saran ellerine baktım.
Boynuma yaklaştı. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığı zaman soluğumu tuttum.

"Asla,hiçbir zaman seni arkadaşım olarak bile görmedim. Sana bakarken yumuşayan bakışlarım yok. Gördüğün şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi saf çocuk?"

Ellerimi bıraktı. Uzun,ince parmakları gözlerime düşen saçlarımı yüzümden çekerken gözlerini gözlerime kilitledi. Acımasız parıltıların arasında bir parça acı gördüm. Yemin ederim ki belki bir saliseydi ama acı ve tanımlayamayacağım kadar yoğun bir şeyler yanıp söndü o gözlerde.

"Acıma..." dedi acımasızca. "Sana acıyorum Berat.Hep çok yalnızdın. Her zaman. Ben de elimden gelen tek şeyi yaptım,seni mümkün olduğunca yalnız bırakmadım. Aklına kazı,seni tek bir saniye bile arkadaşım olarak görmedim." diye fısıldadı. Geriye taradığı birkaç tutam saçım ısrarla gözümün önüne gelmeye devam ederken kurduğu cümleler kafamın içinde parçalara ayrıldı. Oflayarak uzun tutamları kulağımın arkasına sıkıştırmayı denedi. Başarılı olduğunda eli yanağıma ulaştı. Bense dokunuşlarını hissetmemeyi diledim. Çenemi okşadı.

"Ama artık sana katlanamıyorum,acımak bile yeterli gelmiyor." Boştaki elim kalbime ulaşırken arkamı dönüp ruhuma bıraktığı sayaçlı bomba patlamadan önce merdivenleri indim ve koşarak dışarıya çıktım. Güneş yoktu. Gökyüzü griydi. Ruhum gibiydi.

Beni ikinci kez ağlatıyordu. Bu sefer ilkinden daha çok canımı yakmıştı, oysaki yaptığı tek şey uzun zamandır kendi kendime 'neden' diye sorduğum soruyu dürüstçe cevaplamasıydı.

Evin bahçesini yeni aşmışken duyduğumu sandığım çığlıkla geriye döndüm. Ama başka bir ses duymadım. Yine yanılıyordum. O ben değildi. Beni üzdüğü,beni kırdığı için üzülmezdi. Beni parçalara ayırsa yine üzülmezdi.

Uzun yolda yokuş aşağı yürürken düşündüğüm tek şey,aklımda kalan sözleriydi.
Son sözleri...

"Ama artık sana katlanamıyorum,acımak bile yeterli gelmiyor."

Dudaklarımdan dökülen sözler sadece bildiğim ama söyleyemediğim şeylerken "Beni sevmediğini iyi biliyorum." diye fısıldadım.

Biliyordum.

Bu bölüm Berat'ın acılarına ortakçıyım. Hiç sevilmeyecek gibi...

170223
2119

VURGUN ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin