Bu Kaçıncı Kayboluşum

402 38 93
                                    

                                 Perde 6
          Dokunmaya Dahi Kıyılmayan

Eczanenin kapısı çıkan müşterinin ardından yavaş yavaş sürünürken güneşin kızıl ışıkları içeriyi aydınlatıyor ve dışarıda sigara içen iki gencin bana dönük sırtlarını siyaha boyuyordu.
Yağan karın büyük kısmı erimişti, açık mavi buzların arasından kırmızı ışıklar yansıyordu. Oysa dün kitap kafeye giderken yağan kar hâlâ kardı, kar bir gecede eriyip her yeri buz kapanına çevirmişti.

Ve ben hasta ve yorgundum. Bu uyuyunca geçen bir yorgunluk değildi; uzandığımda, dinlendiğimde, sevdiğim şeyleri yaptığımda, kitap okuduğumda geçmiyordu. Baler ve Bera'nın arasında gözlerim kapalı dururken kalbimin onlar için attığını bilirken bile yorgundum. Yıpranmıştım.

Şu son dört beş ay ömründen yıllar götürmüştü sanki.

Gece bir anda Bera'nın sarsılarak uyanışı gözlerimin önüne geldiğinde tezgahın arkasından dolaşıp arkadaki küçük odaya girdim.
Dolaptan aldığım bir şişe suyu açıp içerken hâlâ titreyen ellerini görüyordum sanki.
Uyanmıştı ve koşarak banyoya gitmişti. Arkasından gitmiştim, ve kovulmuştum. Ellerini geriye doğru uzatmış, "Çık." diye bağırmıştı ağız dolusu kusmadan önce. Yanına çöküp dalgalı saçlarını alnından geriye toplamıştım ve gözünden suratına dağılan sıcak yaşları hiç görmemiş gibi yapmıştım.
Sanıyordu ki ağlamak güçsüzlüktü.

Ağlamak güçlülük olmalıydı. Bence ağlamaktan korkan bir insan ağlama cesaretine sahip bir insandan çok daha korkaktı.

Kusması bittiğinde parlayan dudaklarını havluyla silmiş ve göğsüme yaslanmasına izin vermiştim. Zaten saniyeler sonra Baler elinde ilaçlarla banyoya girmiş ve Bera'yı kollarımın arasından almıştı.

Almıştı...

Eflak sessiz adımlarla yanıma sokulurken yüzünü izledim. İki yıldır yanımda çalışan o küçük yüzlü, deneyimsiz , küçük çocuk değildi sanki artık.

"İyi misin? " Kollarını göğsünde kavuşturup kalçasını karşımdaki tezgaha yasladı. Açık kahve gözlerindeki tanıdık bakış karnımı düğümlüyor, kendimi suçlu hissetmeme neden oluyordu.

"İyiyim." deyip açık kapıya ilerledim. Sadece "Hem yalan söylüyorsun hem de sana azıcık yaklaştığım anda kaçıyorsun." diye mırıldandığını duydum. Sesi duymamı istiyorla istemiyor arasında kalmıştı.

Bıkkınca geri dönüp yeniden karşısına dikildiğimde gözlerini kaçırdı."Öyle demek istemedim." diye mırıldandı. Birkaç gündür etrafımda cüretkârca dolaşıp en ufak şey de böyle geri çekilmesine elimde olmadan gülümsedim.

"Tam da öyle demek istedin Eflak. Hem yalancısın dedin bana hem de korkak." Utanıp çevirdiği parlak gözlerini belirgin bir merakla yeniden gözlerime dikti. "Yalancı değilim, sadece derdime başkalarını da bulaştırmak istemiyorum. "

Elimi uzatıp hafifçe bebek yanağına dokundum ve devam ettim. "Korkak da değilim ama hâlihazırda sevdiğim birileri varken, her ne kadar sevdiklerim beni kanatsa da, başkasına öyle yaklaşamam. Yaklaşmamam gerekir değil mi? "

Uzun zamandır fark etmediğim, kendimle uğraşmaktan fark edemediğim şeyi göstermişti bana birkaç gün içinde Eflak. Ufacık temaslarını, parmaklarıma dokunmak için sürekli kıvrınan parmaklarını, gözlerimi gözleyen gözlerini hiç görememiştim. Arada sarıldığında ona hiç tereddüt etmeden verdiğim karşılıkları düşündüm. Benden birkaç yaş küçük olduğu için beni bir abi gibi biliyor sandığım zamanları düşündüm.
Yanılmıştım hiç şüphesiz. Abiden ziyade sevgili olarak görmüştü beni.

VURGUN ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin