17. İkna Çabaları

971 142 119
                                    

Jisung geldiği gibi ona sımsıkı sarılmıştı Felix. Odada yalnız olmalarının verdiği rahatlıkla başını omzuna yaslayıp hüngür hüngür ağlamış; ona sarılırken tek kelime etmeden teselli bulmaya çalışmıştı. Jisung arkadaşının bu halini gördüğünde şok olmuştu çünkü onu en son gördüğünde sarışının ne kadar mutlu olduğuna kendisi şahit olmuştu. O mutluluğun üzerine şimdi genç perinin böyle üzgün görünüyor olması akıl alır şey değildi. Ne olduğunu bilmeden sırtını patpatlayıp saçlarını okşadı ve yanında olduğunu söyledi.

Yaklaşık beş dakika süren bu küçük teselliden sonra Felix, geri çekilip gözlerini sildi ve arkadaşının elini tutup onunla birlikte odadaki koltuğa geçti. Sarışının bu mahvolmuş halinin sebebini çokça merak ediyordu. Belki arkadaşı bu halde olmasa şu an odayı incelemekle meşgul olurdu, bu dekorasyon ve oda onun bildiğinden farklıydı ama buna rağmen odayı umursamamıştı. Ciddi bir şey olduğu belliydi.

"Felix." diye mırıldandı Jisung. Gözleri endişeyle arkadaşının yüzünde gezindi. İçine o kadar negatif hisler dolmuştu ki aklında bir sürü kötü fikir belirmişti. "Neyin var senin, prens bir şey mi yaptı yoksa?"

"Hamileymişim." Jisung'un şok içinde kalan yüzüne baktı sarışın. Gözleri kocaman olmuştu. "Bir şey demeyecek misin?"

"Yani... ne diyebilirim ki? Sen mutlu olmadın galiba. Bu yüzden mi ağlıyorsun?"

"Evet, ben bu bebeği istemiyorum. Ama Changbin istediği için beni dinlemiyor. Dünden beri ağlıyorum, umurunda bile değilim."

"Neden istemiyorsun?" diye sordu Jisung. Niyeti arkadaşına akıl vermek değildi. Sadece onu anlamaya çalışıyordu. Elini biraz daha sıkı kavradı.

"Hazır hissetmiyorum, zaten bebek bakamam. Hem... çirkin olmak istemiyorum, bedenim mahvolacak. Düşündükçe ağlamak istiyorum."

"Prense bunları söyledin mi?"

Başını salladı Felix. Kızarmış burnunu hafifçe çekti. Gözleri de kızarmıştı. Changbin'e kızabilecek durumda değildi şu an. Kendine duyduğu üzüntüsü zaten yeterince fazlaydı. Bir duyguyu daha yüklenemezdi.

"Beni ikna etmeye çalışmaktan başka hiçbir şey yaptığı yok. Suçmuş, cezaymış, o çocuk bir hanedan mensubuymuş... Bunları zırvalayıp duruyor ama ben cidden istemiyorum."

"Ne zaman öğrendin sen bunu?"

"Dün, o zamandan beri bu haldeyim. Dünyam başıma yıkıldı resmen."

"Prens ne dedi sana? Doğuracaksın mı dedi?"

"Bir süre onu taşımamı istiyor. Sonra yine istemezsem bir çaresine bakacağımız hakkında söz verdi. Bundan fazlasını yapamazmış."

Anladığını belirten bir mırıltı çıkardı Jisung. Şimdiye kadar doğru düzgün bir ilişkisi olmamıştı bu yüzden böyle bir konuda tavsiye vermekte ne kadar iyi olacağı konusundan emin değildi. Daha Minho'nun ilgisini bile doğru düzgün çekememişken şimdi burada arkadaşına yanlış bir şey söylemekten çekindi. Evlilik ve bir bebek... Bunlar çok önemli konulardı. Elini çenesinde gezdirmeyi bırakıp konuştu.

"Yani... Aslında yapabileceği en iyi şeyi yapmamış mı? Sadece düşünmeni istiyor, belki de kendine ve bebeğine zaman tanırsan kararın değişir. Senin bedenin; ağrısını, bulantısını çekecek olan sensin doğru fakat o sadece senin bebeğin değil. Eşin sizin için en iyi olanı yapmış, en son kararı yine sen vereceksin."

Üzgünken tekrardan sinirlenmeye başladı sarışın. O hiç de böyle düşünmüyordu. İki ay sonunda hâlâ istemese bile Changbin'in bebekten kurtulmasına yardım edeceğine inancı yoktu. Yüzünü ele geçirmeye başlayan öfkesine kendini tamamen kaptırmamak için elini alnından çenesine kadar indirip derin bir nefes aldı.

Lunalis | Changlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin