yarım saattir gözlerini dışarıda gezindiriyordu, en sevdiği aktivitelerdendi test çözerken arada okulun bahçesini izlemek onun için. izlediği insanlarında kendi hayatlarının baş rolleri olduğunu düşünmek günün favori kısımlarından biriydi. dokuz saatlik sıkıcı okul gününü sadece bu keyiflendiriyordu.
öğle arasıydı ve dışarıdaki öğrenciler her zamanki gibi futbol oynayıp kendi aralarında takılıyorlardı. siyah saçlı ise tek başına sınıftaydı, sıcaktan bunalmıştı ama kravatını biraz gevşetse bile göze batacağını bildiğinden dayanmaya çalıştı.
"wooyoung müdür seni çağırıyor!" duyduğu irite edici kız sesi nedeniyle gözlerini devirmeden duramadı wooyoung. zihninde yarattığı bu büyülü an biri tarafından kötü bir şekilde sonlandırılmıştı. "lanet olsun" diye geçirdi içinden sıkıntıyla. bir saniye olsun boş boş oturamıyordu, müdürün onu bugün kaçıncı kez çağırdığını sayamamıştı bile.
sınıftakilerin delici bakışları arasında elindeki kalemi test kitabının üstüne bırakıp sınıftan çıktı. okulun disiplin kurulu öğrencilerinden biri olması onu okulda öğretmenlerden sonra en nefret edilen ikinci kişi yapıyordu. "lanet okul, lanet öğrenciler, lanet adam" diye saydırarak hızlı adımlarla ilerlerdi müdürün odasına.
mingi, yunho'yu izlemek ve birkaç abur cubur almak için gittiği kantinden sonunda döndüğü zaman arkadaşının koridorda olduğunu farketti. biraz yakınlaştığında ise öfkeden kızaran yüz netleşmiş o da anlamıştı durumun ne olduğunu. hemen koştu siyah saçlının yanına, vardığında elindeki çikolatalardan birini sıkıştırdı arkadaşının cebine yumuşatmak adına. "yine mi müdürün odası? ikinci yaşam alanın oldu orası artık evinden çok orada bulunuyorsun amına koyayım."
"sorma mingi cidden yolacağım saçı başı, her teneffüs en gereksiz şeyler için bile çağırıyor." diyip ofladı wooyoung. koridorun ortasında durduklarından dolayı yanından geçen öğrencilerin söylendiklerini duyuyordu. göz devirip kendisinden uzun ve iri olan arkadaşını kolundan tuttuğu gibi kenara çekti.
mingi, acıyordu kendisinden kısa olan çocuğun bu durumuna ama elinden de bir şey gelmiyordu. "seni daha fazla tutmayayım sonra müdür sen geç gidince götü dağıtıyor, ben sınıfa geçiyorum."
wooyoung'a yapabileceği en büyük iyilik şu an buydu. daha fazla konuşursa arkadaşını oyalayacağını iyi biliyordu çünkü. elindeki abur cuburlarla birlikte siyah saçlının konuşmasına fırsat vermeden, geldiği hızla aynı şekilde koşarak sınıfına ilerledi. o gözden kaybolurken wooyoung, mingi'nin bir anda böyle anlık ruh değişimine uğramasına şaşırsa da gülmeden edemedi.
tamam kabul ediyordu, arkadaşları sayesinde okul biraz daha çekilebilir bir hal alıyordu.
başını kimseye çaktırmadan gülümseyerek sağa sola salladıktan sonra müdürün kapısının önünde durup düzeltti duruşunu. kapıyı bir iki kez tıklattıktan sonra kapının ardından duyduğu onay sesi ile girdi odaya. ağır naneli parfüm kokan odaya adımını attığı an boğulacak gibi olmuştu. müdür her seferinde odaya neden böyle ağır kokular sıkıyordu ki?
"beni çağırmışsınız efendim, bir sorun mu var?" kokudan rahatsız olduğu için güçlükle sorabilmişti. en çok nane kokusundan rahatsız olup nefret ediyordu. üstüne üstlük çok ağırdı odadaki bu koku.
müdür jang, sonunda gelen öğrenciyle beraber elindeki telefonu bıraktığı gibi ciddiyetle koltuğunda doğruldu. "öğrencilerin raporları düzenlenip tek tek bu yılın dosyasına yerleştirildi mi?"
"evet efendim."
"peki yeni nöbetçi listesi ayarlanıp öğretmenlere dağıltıldı mı?"
"evet" diye cevapladı wooyoung aynı sakinlikle. haftalar önce her şeyi tamamlamıştı zaten, sadece müdür çok ilgisiz olduğundan bilmiyordu tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad boy, good lips : woosan
Fiksi Penggemarokulun disiplin kurulu öğrencilerinden olan jung wooyoung, onu deli eden sorunlu öğrenci choi san'dan bıkmıştı. düz yazı + texting