twenty nine

1K 131 49
                                    

dudakları hissettiği acıyla beraber titremişti san'ın. vücudu baştan aşağıya morluklar içerisindeydi, kaşı ve dudağı patlamış burnu zarar görmüştü. ayrıca yüzünde çeşitli yerlerde farklı kızarıklar ve çizikler de söz konusuydu., bacaklarına defalarca tekme atıldığından ayağa kalkacak durumda değildi henüz, başı aldığı darbelerden dolayı zonkluyor midesi de bulanıyordu kan kokusundan. daha önce de girmişti kavgalara, bıçaklanmıştı da ancak hiçbiri bu kadar yıpranmış hissettirmemişti kendisine. gözleri kanla dolduğundan etrafı bile bulanık görüyor, telefonu kırıldığından kimseye haber veremiyordu. başını arkasındaki duvara yaslayarak derin nefesler almaya çalıştı. her nefes alışında sızlayan göğüs kafesi ona gözlerini yaşartacak derecede ağrı verdiğinde yüzünü buruşturdu.

ona bunu yapanların kendi mahallesinden olduğunu bildiğinden sinirliydi, elbette hepsiyle bir kavga geçmişi vardı fakat uzun zaman sonra yeniden böyle bir kavga çıkartmalarına anlam veremiyordu.

tam tamına on ya da daha fazla kişinin dayağına maruz kalmış, ilk dakikalar güzelce kendini savunsa da birkaç kişiye yumruk salladıktan sonra yorulmuş ve kendini daha fazla koruyamaz olmuştu. gözlerini kapatarak elinin tersi ile patlamış dudağından süzülen kanı sildi. bunu neden yaptıklarının peşini asla bırakmayacaktı hepsinden bir bir intikamını aldıktan sonra huzura erebilirdi ancak.

"sikeyim böyle işi, ne yapacağım şimdi amına koyayım?" kendi kendine şu anda bulunduğu durumdan nasıl kurtulacağını sorgularken aklına gelenle hiddetle elini pantolonunun cebine attı. hissettiği sert yüzey ile rahatladığında zorladığı bedenini de yeniden yasladı rutubetli duvara. neyseki cüzdanını çalmamışlardı, bir taksi çağırıp ya da en kötü ihtimal otobüse binip okula gidebilirdi. wooyoung'u görmeliydi, içindeki huzursuzluğu böyle giderebilirdi sadece. acısına rağmen yavaşça ayağa kalktı ve duvardan destek alarak köşeye sıkıştırıldığı dar sokaktan çıkmaya çalıştı.

her adımında baştan aşağıya acıdan titreyen bedeni kendisine zorluk çıkartırken aklı hâlâ wooyoung'daydı. attığı mesaja görüldü attığı günden beridir -neredeyse iki gündür- haber alamıyordu. ne mesajlarına cevap veriyordu ne de aramalarına. babası orada olduğundan zorluk çıkartmamak için evine de gitmemişti küçüğünün. ne yaparsa yapsın o iki gün önce hissettiği huzursuzluk bir türlü kaybolmamıştı içinden. bunların yanında hislerini itiraf etse de mesajına karşı görüldü yemiş olması kırmıştı kalbini. endişesinin yanında bu üzüntü de ağır basıyordu en nihayetinde.

"lütfen iyi ol wooyoung."

kısa saçlının babasıyla arasının iyi olmadığını az çok biliyordu, mesajlarından da fark etmişti. işler daha da kötüye gitmiş olabilir miydi? wooyoung kendini yeterince iyi koruyabilen biriydi yine de kötü düşünmesine engel olamadı bu farkındalık. bu yüzden çaba sarfediyordu ya okula gitmek için, dersler umrunda değildi, wooyoung'u görüp onunla konuşması yeterliydi.

sonunda zor olsa da ana caddeye ulaşmayı başarabilmişti. çevredekilerin yargılayıcı bakışlarına maruz kalırken bundan rahatsız da olmamıştı. hep böyle şeylere maruz kalıyordu, kavgacı bir tip olduğu belli olduğundan da insanlar yardıma ihtiyacı var mı yok mu diye sormaya korkuyordu. şu zamana kadar masum olan herhangi birini incitmese de etrafındakiler yine de onu hep toplumu bozan o aykırı tiplerden ilan etmişti. bu pek umrunda değildi, insanların istediği kişiye şekillenemezdi, o böyle bir insandı.

okuluna giden metro istasyonuna vardığında kartını basarak kolayca geçebildi güvenliklere gözükmeden zor da olsa. gelecek vagonu beklediği vakit üzerindeki gözler sinirini bozmaya başlamıştı artık. kendisine yaklaşan gölgeyle beraber kaşlarını çatıp gözlerini de karşısında endişeyle bakan kıza dikti.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin