ten

1.1K 166 24
                                    

neredeyse bir saate yakındır, marketin önündeki kaldırımda oturan gözlüklü çocuk soğuktan olduğu yere iyice sinmiş, başını kollarının arasına almıştı. dudakları çatladığından durmadan yalayarak yumuşatmaya çalışıyordu. kucağındaki poşetteki boya kutusu kendisini rahatsız etmeye başladığında, çözümü koluna takmakta buldu. arkadaşına saç boyası almak için çıkmıştı dışarıya fakat eve geri gitmek istemiyordu. telefonunu da yanına almadığından çok sıkılmıştı.

babası evden attığından dolayı mecburi olarak bu soğukta kaldırımda oturmak zorunda kalmıştı. katı kuralları olan ebeveyni üstüne mont almasına bile izin vermeden koymuştu kapının önüne. hazır dışarıdayken, markete uğrayıp mingi'nin boyalarını da almayı ihmal etmemişti ki böyle de iyi bir arkadaştı işte.

"wooyoung?"

isminin seslenilmesiyle kollarının arasına aldığı başını kaldırdı wooyoung. görmeyi beklediği en son kişi şu an tam karşısındaydı. göz göze geldiklerinde, derin bir nefes alamadan edemedi. her seferinde olur olmadık yerlerde karşılaşıyorlardı, kaderdi sanki onları hep bir araya getiren. "burada ne arıyorsun?"

san, kendisine yönetilen soruyu cevaplamadan önce üstündeki siyah ceketi çıkartıp soğuktan neredeyse buz tutan çocuğun omuzlarına bıraktı. bu beklenmedik ani hareketiyle, uzun saçlıyı şaşırtmayı başarabilmişti.

"yunho'nun evi bu civarlarda, markete gönderdiler."

omzuna bırakılan ceketten buram buram sigara ve nane kokusu gelirken rahatsız olmak yerine kafasını san'ın verdiği cevapla saklamakla yetindi sadece. neden vermişti ki şimdi ceketini? yakın bile değillerdi. tam üzerindeki ceketi sahibine vereceği sırada büyük olan onun bileğinden tutup durdurmuştu. "bırak kalsın wooyoung, inat etme resmen donmuşsun. bu havada nasıl böyle ince bir tişörtle çıkmaya cesaret edebilirsin?"

"havanın bu kadar soğuk olmasını tahmin edemedim." yalandı, tahmin etmişti ve hava fazlasıyla soğuktu. gözleri soğuktan dolmuş, yanakları kıpkırmızı olmuştu. içten içe san'ın ceketini verişine şükrediyordu. babasının evden çıkmadan hemen önce attığı güçlü tokattan dolayı kızaran yanağı ise varlığını unutturmuyor, her soğuk hava çarpışında iyice sızlıyordu.

"o gün olanlardan sonra teşekkür etmek istedim fakat seni bir türlü bulamadım." diye girdi san konuya bir anda. wooyoung'a kısa bir teşekkür edip omuzlarındaki yükten kurtulmak istedi, bu yüzden bu kadar aceleci davranmıştı. "teşekkür ederim, kavgada ve müdürü ikna etmemize yardım ettiğin için." kısa bir teşekkürün bu kadar iyi hissettirebileceğini hesaba katmamıştı iri beden. küçüğünün uzun bakışları kaşlarını çatmasına sebep olurken nihayetinde küçük gülümseyişini görebildi.

"rica ederim, bu benim görevim. yani görmezden gelseydim vicdan azabı çekerdim." dedi cekete iyice sarılırken. neden san'ın hâlâ yanında oturuyor oluşuna anlam veremedi. hem, onun da üzerindeki ince olmasına rağmen ceketini vermişti. bir anda iyilik meleği kesilmişti sanki. bir teşekkür için bu kadarına gerek var mıydı?

aldığı cevaba ise hiç şaşırmamıştı büyük olan. yüzündeki sırıtış iyice genişledi ve cebindeki sigara paketini çıkartarak kalan son iki daldan birini alıp yerleştirdi soğuktan kıpkırmızı olan dudaklarının arasına. wooyoung liseliydi fakat tam orta yaşlı işkolik manyaklar gibi davranıyordu, hangi liseli ergen böyle bir hayatı gerçekten isterdi ki?

çakmağıyla dudaklarının arasındaki dalı yakarken anında çekmişti ciğerlerine sigara dumanını. disiplin kurulu öğrencisi olmayı gerçekten ciddi bir iş olarak görmesi garip gelmişti kendisine. "bu işi fazlasıyla ciddiye alıyorsun jung." dedi çakmağını cebine tekrardan koyarken. onun bu kadar ciddi oluşu, canını sıkmıştı. öyle ruhsuz geliyordu ki gözüne, kavga ettiğini gördüğünde robot olma ihtimalini silmişti kafasında.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin