wooyoung, son kez selam vererek çıktı müdürün odasından. çıktığı gibi de tuttuğu nefesi bırakmış üstüne derin bir nefes alıp vermişti. gerçekten dayanılmaz kokuyordu bu adamın odası, yaklaşık on dakikalık yaşam mücadelesinin ardından sonunda temiz havaya kavuşabilmişti. müdürün doğum günü yaklaştığında yeni bir oda kokusu almak ya da öğretmenlere aldırtmak şart olmuştu artık.
her zamanki gibi yine boş bir sebep için onu buraya kadar çağırmış, saatlerce konuşup sadece kafasını şişirmişti. hem, söylediklerinden hiçbir şey de anlamamıştı, kafası başka yerlerdeydi.
babası, sabah evden çıkmadan önce acımasızca aşağılayıp hırpalamıştı yeterli ders çalışmadığı gerekçesiyle. parti için izin alma düşüncesi suya düştüğünden hep uyguladığı plana geçmeye hazırdı. parti günü evden kaçacak, gece gizlice gelecekti penceresinin camından girip. düzeneği çoktan kurmuştu, babasının ağır uykusunu fırsat bilerek ön kapıdan çıkmayı düşünüyordu.
cebindeki telefonun titreşimiyle beraber düşüncelerinden arınarak dikili kaldığı odanın önünden ayrıldı ve yürümeye başladı. aynı anda siyah pantolonunun cebinden titremeye devam eden telefonu da çıkartıp durmadan mesaj atan kişinin kim olduğuna baktı. mesajların hepsini seonghwa atmış, acilen sınıfa gelmesi gerektiğini defalarca vurgulamıştı.
"ne oluyor lan?" diye söylendi çevredekilerin duyamayacağı bir sessizlikle. seonghwa bu kadar fazla mesaj attığına göre olmuştu bir şeyler. en kötü senaryoyu düşünmeye çalışıyordu sınıfına doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladığında. bazen farkında olmadan bir iki kişiyle çarpışmış üstüne küfür yemişti. hepsine özür dileyerek karşılık verirken nihayet sınıfına ulaşıp kapalı olan sürgülü kapıyı açtı şiddetle.
kapıyı açmasıyla yeosang'ın onu kolundan tutup sınıfa çekmesi de bir olmuştu. her şey beklemediği bir anda olduğundan şaşkınlıkla kolunu tutan arkadaşına bakarken kısaca göz gezdirdi sınıfında. endişe edilecek bir şey yok gibi gözüküyordu sanki.
"kusura bakma wooyoung, seni buraya en hızlı şekilde getirmenin tek yolu korkutmaktı." diyerek gözlüklü arkadaşının yanına usulca yaklaştı seonghwa. yüzündeki şirin sayılan gülümseme ile elindeki paketi wooyoung'a uzatmaktan çekinmedi. "kostümün, denemeyen bir tek sen kaldın wooyoung."
"siz buradayken hayatta giyinmem."
"kanka bunu festivalde giyineceksin, hatırlatırım. yani kısacası herkes görecek zaten." dedi mingi üzerindeki maid kostümünün kurdeleleriyle oynadığı sırada. henüz o çıkartmamıştı üzerinden bu kostümü hoşuna gittiğinden dolayı. bunu festivalde giyinip yunho'ya kendini göstereceği zamanı dört gözle bekliyordu. acaba tepki verecek miydi sarışın olan? ondan gelen her tepkiye razıydı da.
"herkesin içinde mi giyineceğim mingi?" elindeki paketi açarak kostümde göz gezdirdi siyah uzun saçlı. o kadar çok utanıyordu ki, giyinmemek kırk takla atmadığı kalmıştı. ama bu sefer asla bırakmazdı arkadaşları onu kostümü giyene kadar. teslim olurcasına kaldırdı ellerini, bununla beraber yeosang zaferle güldü. "böyle yola gel işte, şu dolapları çekip arkasında giyindi herkes."
"tamam, biriniz yanıma gelsin ihtiyacım olabilir."
"yeosang sen git biz diğerleriyle sıraları ayarlayıp süsleri asacağız." dedi seonghwa yanında eteğiyle oynamaya devam eden mingi'yi çekiştirirken. festivale son üç gün kaldığından herkes fazlasıyla heyecanlıydı. sınıflarının kazanması için her türlü şeyi yapacak göz vardı bu okulun öğrencilerinde.
wooyoung, demir uzun dolabın arkasına geçerek üzerindekileri sakince çıkartmaya başladı. çıkarttığı temiz üniformalarını onu yanında bekleyen sarışın çocuğa uzatıp sırasının üstüne koymasını rica ediyordu. yeosang göz ucuyla giyinen arkadaşına bakarken sırıttı. "partiye geliyorsun değil mi wooyoung?" diye sordu alacağı cevabı bilse bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad boy, good lips : woosan
Fanfictionokulun disiplin kurulu öğrencilerinden olan jung wooyoung, onu deli eden sorunlu öğrenci choi san'dan bıkmıştı. düz yazı + texting