thirty seven

792 101 28
                                    

wooyoung, yanında onunla beraber yürüyen sevgilisi ile müdürün odasına ilerlerken yüzündeki korkuyu gizleyemiyordu istese de öğrencilerin önünde. kesinlikle bu sefer boka basmıştı, kimse yakalandıklarını da bilmediğinden gittikçe daha da kötüleşiyor, kesiliyordu nefesi ara ara. midesi ağzına gelecek gibi olduğundan bazen duvardan destek alarak ilerliyordu odaya. kötü ihtimalleri düşünmek istemese de müdürün anonstaki sesinin sertliği onu çok kötü şeylerin beklediğinin habercisiydi sanki. göz ucuyla yanındaki bedene bakarken onun ifadesiz olduğunu fark etmişti. san'ın okuldan atılmaya ya da ailesinin öğrenecek olmasına umursamamasına şaşırıp kalırken nihayet ulaşmışlardı müdürünün odasının kapısının önüne.

"ben seni burada bekleyeceğim, eğer çok fazla bağırış duyarsam da içeri gireceğim wooyoung tamam mı?" diyerek tembihledi korkan sevgilisini. onu öpmek istese de çevresindeki meraklı gözler ve sürekli aktif olan kamera buna müsade etmiyordu şu anlık.

wooyoung, san'ın söyledikleriyle başını onaylarcasına sallayıp derin bir nefes depoladı ciğerlerine, titreyen eliyle kapıyı çalıp içeri girdiğinde son kez baktı büyüğünün yüzüne ve onu düz bir suratla bekleyen müdür ile odada baş başa kaldı.

"jung wooyoung, seni neden çağırdığımı tahmin edebildiğini düşünüyorum." müdür jang konuşmaya başladığında wooyoung yutkundu gerginlikle. hiç bilmiyormuş gibi mi davranmalıydı, yoksa kabul mu etmeliydi bilmediğinden sessiz kalmayı tercih etti.

"neden çağırdınız efendim?" wooyoung, bilmiyormuş gibi davranmayı seçtiğinde karşısındaki adamın kaşlarının havalandığını fark ederek içinden dualarını sıralamaya başlamıştı bile. kesinlikle kütüphanede bu olaya tanıklık eden kişi hemen müdüre anlatmıştı her şeyi. ama o kişinin kanıtı yoktu değil mi? endişelenmesine gerek kalmamıştı artık.

"wooyoung, bunu senden hiç beklemezdim."

"anlayamadım?" diyerek cevap verdi gözlüklü küçük rolünü devam ettirerek. oyunculuğuna güvendiğinden müdür jang'ın anlamayacağını düşünse de adamın ağzından çıkan kelimeler gözlerini şok içinde büyütmesine ve kendini savunmasına sebebiyet verdi.

"topladığımız bağışları çaldığına dair söylentiler duydum, tek bir kişiden de değil. buna başta inanmak istemesem de..." müdür sözünü devam ettirmeden önce çekmecesinden çıkarttığı torbayı karşısındaki çocuğa gösterip masaya attı. "dolabında bunu bulduk, içindeki paralar da eksik. paranın yarısı ortada yok ve sen bunu herkesten gizliyor muydun? tanrıya nasıl hesap vereceksin wooyoung? şahit olan kişiler de olmasa arkamızdan iş çevirmeye devam edecektin."

adamın sesi gittikçe yükselirken wooyoung karşı karşıya kaldığı iftirayı sindirmeye çalışırken bir yandan da bu yalanı kimin ortaya attığını bulmaya çalışıyordu. düşmanı çoktu, okuldaki birçok kişi ondan gerçekten de haz etmiyordu fakat daha önce bunun gibi şeyle de suçlanmamıştı.

"müdür jang, elinizde herhangi bir kanıt olmadığı sürece bana bunu söyleyemezsiniz, dolabıma kimin koyduğunu bilmiyorum ancak benim de şahitlerim var. disiplin kurulu öğrencileriyle parayı sayarak onu o sınıftaki dolabın içine koyduk." dedi siyah saçlı savunmasını öne sürdüğünde. her ne kadar kendini inandırıcı bir biçimde savunsa da karşısındaki adamın şüpheci bakışları yüzünden ayrılmıyordu.

"o öğrencileri çağırtırsanız doğru söylediğimi kanıtlayabilirim."

"onlarla çoktan konuştum bile... hepsi senden farklı bir ifade verdi. bu parayı görmediklerini dile getirdiler."

tam o an başından aşağıya kaynar sular döküldü gözlüklü öğrencinin işittikleriyle, nefesi kesilmeye ve az önceki özgüveni yok olmaya başladı. gerçekten de o paraya elini sürmemişti, diğer kurul öğrencileriyle saydıkları halde neden doğruları söylemiyorlardı?

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin