thirty eight

713 87 11
                                    

"ben de seni seviyorum wooyoung."

san'ın söylediği bu cümle dakikalardır zihninde dolaşıyordu küçük olanın. ihtiyacı olanı duyduğu için içi rahattı, biraz daha sakinleşmiş ve yakında babasıyla yüzleşecek olduğu gerçeği onu eskisi kadar korkutmuyordu artık. yaptığına dair kanıtlar da olmadığından babasının inanacağını biliyordu kendisine. her ne kadar ebeveyninden nefret etse de böyle yetiştirilmemişti, babası da böyle sorumsuz biri değildi hem. iyiyi ve kötüyü güzelce öğrettiğini asla inkar etmemişti şu zamana kadar wooyoung.

birçok kırgınlığı vardı haliyle...
kuruldaki öğrencilerin böylesine bir iftirada rol alması gibi. yıllardır tanıyordu hepsini, kötü bir davranışı olmamasına rağmen onların arkasından iş çevirmesi fazlasıyla kırmıştı kalbini. güçsüz değildi ya da kendini savunamayacak kadar içine kapalı biri, fakat her şeyin üst üste gelişi ve babasından gelecek olan tepkiden dolayı düşüncelere daldığından müdürün karşısında susmuştu. her hareketinde ebeveynine haber verildiği için hep diken üstündeydi zaten.

"daldın wooyoung."

"düşünüyordum evet, üzgünüm."

"hayır üzgün olma." diye gülümsedi san koluna sıkıca sarılan küçüğüne güven verircesine. soğuk havadan dolayı kızaran yüzü inceledi uzunca, güzelliğine yine ve yine hayran kalarak ne kadar da şanslı olduğunu hatırlattı kendine. sevgilisinin yumuşacık kırmızı yanaklarını öpüp her kötülükten uzaklaştırmak istedi. gözlerini wooyoung'dan ayırarak etrafa bakındı, eve yaklaştıklarını tanıdık gelen binalarla anladığında, hissetti kolundaki sert tutuşu.

"çok gerginim san... ya babam çok kızarsa?" wooyoung endişesini dile getirdiğinde saçlarının arasına küçük bir öpücük bırakılmıştı. bu onu fazla düşünmekten alıkoyduğunda derin bir nefes almakta buldu çareyi.

"merak etme güzelim, ben yanındayım ve her şeyi halledeceğime söz veriyorum. bana güveniyor musun?"

"elbette güveniyorum san."

nihayet evin önüne geldiklerinde etraflarını saran o kasvetli hava görünmese de öyle boğucuydu ki ikisinin de kalpleri kontrolsüzce hızlanmış, daralmıştı nefesleri. wooyoung, kendine geldiği gibi san'ın sıkıca tutunduğu kolundan ayrılarak kapısının önüne geldi, zili çaldı. kapının açılmasını beklemeye koyulduğunda büyük olan da yanına gelmişti hemen. ikisinden de ses çıkmazken bir kere daha bastı gözlüklü zile babasının duymamış olduğu ihtimalini göz önünde bulundurarak.

"evde değ-"

lafı kapının açılmasıyla kesildiğinde wooyoung direkt olarak karşısındaki adamın koyu gözlerine kenetledi gözlerini. adam yüzünde hiçbir mimik bulundurmadan kendisine bakarken gerildi, bildiğini biliyordu ve şimdi yüzleşecekti.

"wooyoung."

"baba."

"içeri geç, sen de gir." dedi bay jung oğlunun arkasındaki genç çocuğa doğru korkutucu derecede sakin bir ses ile. öyle ki bu soğukluk karşısında baştan aşağıya titredi wooyoung, babasının ağzından çıkacak kelimeleri beklemeye koyuldu. üzerindeki montu çıkartırken san da onu taklit edip ceketini koltuğun üzerine bırakarak sevgilisine yaptıklarından dolayı nefret beslediği kişiyi inceledi.

orta yaşların sonundaki bu adamın delici bakışları ve ifadesiz yüzü kendi ailesini hatırlattı. uzun zamandır görmüyordu onların yüzlerini de, eve nadir uğrayan ebeveynlerdendi zaten. sürekli akrabalarda kalıp şehirleri geziyorlardı san'ı arkalarında bırakarak. elbette san bundan şikayetçi değildi, hatta işine geliyordu. o düşüncelere dalmışken siyah saçlı çocuk ile babasının arasındaki sessizlik artık katlanılamaz hale gelmişti, iki tarafta ne diyeceğini bilmiyor gibiydi sanki. fakat bu bilinmezlik o kadar boğucu ve sinir bozucu gelmişti ki wooyoung'a bir şekilde konuşmaya girmek istedi.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin