twenty

1.1K 161 81
                                    

wooyoung, başını omzuna yasladığı beden ile yere oturmuş dinleniyordu uzun bir öpüşmenin ardından. böyle bir şey yaşanacağı kırk yıl düşünse aklına gelmezdi, choi san'ın kendisinden etkilendiğini itiraf ettiği gibi. yaşadıkları uzun öpüşme dolayısıyla kızaran dudaklarının ve yüzlerinin normale dönmesi için bekliyorlardı öylece oturup. disiplin kurulu öğrencisi sertleşen penisiyle tekrardan sınıfa gidip garsonluk yapmayı kesin bir dilde reddettiğinden san da ona ayak uydurmuştu.

wooyoung tabii ki de sertleştiğini söylememiş ya da belli etmek gibi bir aptallık yapmamıştı elbette.

"burada kamera var mıydı?"

san, elini wooyoung'un uzun siyah saçları arasında gezindirirken merakla sordu. yaklaşık yarım saattir aralıksız öpüştüklerinden bu ayrıntıyı sonradan fark etmişti. onun için herhangi bir sorun yoktu ancak müdür wooyoung'u böyle görse büyük bir ihtimalle kıyameti kopartıp görevinden alırdı.

"sence de sormak için çok geç kalmadın mı choi?" dedi gözlüklü san'ın fazlasıyla geciken sorusuna gülerek. koridorun sonundaki kamera bozuk olduğu için dinleneceği alan olarak seçmişti bu köşeyi. öpüşürken rahattı o yüzden, müdürün ya da herhangi bir öğretmenin görmesinin imkanı yoktu. "buradaki kamera bozuk, uzun zamandır yenilenmedi."

"öpüşmeye devam etmeliyiz bence, kameranın bozuk oluşunu kutlamak için." sırıtarak kolunun altındaki küçük bedenin alnına öpücük kondurdu san. içinde büyüyen sevince engel olamazken hâlâ şaşkınlık içerisindeydi yarım saat içinde yaşadıklarından dolayı. rüya gibi hissettirmişti wooyoung'u öpmek.

"tam bir fırsatçısın, aptal." wooyoung, kendini iri vücuttan uzaklaştırırken gülümsemeye devam etti. yanında fazlasıyla rahat hissediyordu ancak şu anda gerçekten de işine dönmeliydi, sınıftakilerin sinirden çıldırdıklarına adı kadar emindi. istemeye istemeye birden ayağa kalktığında kafasını karıştırmıştı yanındakinin.

"sınıfa gitmeliyim, yokluğum çok göze batmıştır."

"bekle ben de geliyorum, bizimkileri orada bıraktım zaten." diyerek hızla ayaklandı san. anında gözleri yeniden gözlüklü çocuğu süzdü baştan aşağıya keyifle. çıplak bacaklarına dokunup okşamayı içten içe deli gibi istiyordu ancak yaparsa nasıl bir tepki alacağını kestiremiyordu. öpüşmüş olabilirlerdi ancak wooyoung sanki hâlâ mesafeliydi ona karşı.

hak veriyordu da, dört yıldır sürekli onunla uğraşıp dalga geçtiğinden kafası karışmış olabilirdi küçüğünün.

wooyoung, son kez üstünü düzelterek sınıfına doğru yürümeye başladığında san'ın da onu takip ettiğini anladı adım seslerinden. böyle yakın olması daha iyiydi, en azından kavga etmesini ya da belaya bulaşmasını engelleyebilir müdürün verdiği görevden kurtulabilirdi böylelikle.

sonunda sınıf kapısının önüne geldiğinde gerginlikle gözlerini kapattı, kapıyı açtığı gibi herkesin gözünün üzerinde olacağının farkındaydı. seonghwa ve yeosang'ın yokluğunu aratmadıklarına emindi ancak sınıftakiler onu, tek bir hatada silecek gibi davranıyordu. derin bir nefes alıp göğsünü şişirdi ve sürgülü kapıyı iterek sınıfa girdi. onun girmesiyle beraber gözler üzerine çevrilmiş, yeosang elindeki tepsiyi başka birine vererek neredeyse bir saattir gelmeyen arkadaşının yanına yaklaşmıştı endişeyle. "neredeydin amına koyayım sen? herkes seni bekledi."

"niye? sınıfta çok fazla öğrenci var bir kişiye mi kaldılar?" uzun saçlı gözlerini sinirle devirirken, yeosang önce arkadaşının sonra da onun arkasından sınıfa giren bedene baktı. ikisini biraz daha incelediğinde ağzı açıldı fark ettiği şok edici detaylarla. sipariş almaya gidecek olan wooyoung'u kolundan tutarak yanına çekti ani bir hareketle. "siz ikiniz, öpüşmüşsünüz. dudaklarınız şişmiş lan."

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin