thirty

1K 136 48
                                    

bomboş geliyordu her şey şimdi wooyoung'a.

san'ın sözleri yankılanıp duruyordu zihninde. nefesi kesiliyor, kalbi ağrıyor ve düşüncelere dalıyordu yeniden. öyle etki bırakmıştı ki üzerinde, geldiğinden beri ne su içmiş ne de bir şeyler atıştırmıştı. üniformaları bile hâlâ üzerindeydi, kolunu kaldıracak hali yoktu fiziksel olarak yorgun olmasa da. o bu haldeyse kim bilir san nasıl bir durumdaydı? her ne kadar ilk olarak san'a yaklaşma sebebi müdürün saçma görevi olsa da günden güne varlığına alışmıştı. aklından çıkmıştı müdürün dedikleri, büyüğüne o şekilde yaklaşmamaya başlamıştı zaman geçtikçe.

san'a karşı ne hissettiğinden emin değildi, basit bir arzu muydu sadece bunlar? yoksa gerçekten de koca bir hoşlantının esiri mi olmuştu? gözleri yaşlarla dolduğunda ıslandı yanakları, pişmanlık duygusu ele geçirdi bedenini tekrardan. gözyaşları durmak bilmiyordu, bakışları odasında gezinirken san'ın unuttuğu siyah ceketi fark etti masasının hemen yanındaki sandalyesinde asılı durmuş bir halde. aklına bir bir doldu geldiği gün yaşananlar, yanakları kızardı ve kalbi hızlandı. daha önce ona böyle hissettiren biriyle karşılaşmadığından emin değildi duygularından. fakat büyüğü ile her yan yana gelişinde çevresine belli etmese de içten içe çıldırıyordu. onu düşünmeden duramasa da biliyordu kalbini çok kırdığını. san ona boş, parıltı bile barındırmayan gözleriyle baktığında karşısında yok olmak istemişti.

san'ın yanında hissettiği o mutluluğu şimdi hissedemediğinden ağlaması şiddetlendi. ayağa  zorlukla kalkıp masasına yaklaştı ve sandalyesinin yanında asılı duran ceketi alarak burnuna yaklaştırdı. zamanında nefret ettiği nane kokusu burnuna dolarken iyice gömdü kafasını, diz çöktü yere. hıçkırıklarını babasına duyurmamak için büyük bir çaba sarfederken gözlerini kapattı.

bu nane kokusunun sahibini delicesine özlemişti, hem... sadece dört saat geçmişti son karşılaşmalarının üzerinden.

attığı mesajları da aramaları da görmezden gelmişti büyüğü. hak veriyordu da, kendini onun yerine koyduğunda cidden berbat hissetmişti. saf itiraf mesajına cevap vermediği yetmiyormuş gibi bir de hisleri ciddiye almamıştı, uzaktan bakıldığında gerçekten de onu parmağında oynatıyor gibi görünüyordu. durmadan akan gözyaşlarını elinin tersi ile silerek sıkıca tuttuğu ceketi giyindi. yatağa ilerleyip uzanırken bacaklarını kendine çekerek cenin pozisyonuna geçti.

yıllar önce delicesine nefret ettiği birine bu kadar bağlanacağını, uğruna ağlayacağını tahmin edemezdi. hissettiği boşluk hissi daha da gözle görülür hale geldiğinde elini kalbine götürdü. "ne yapacağım?" diye mırıldandı fark etmeden dudağını kanatırcasına ısırdığında. san'ın olmadığı bir hayat kulağa berbat geliyordu, onsuz her şey çekilmez olurdu. çok alışmıştı varlığına, dokunuşlarına, sohbetine, bakışlarına... hissettirdiği yeni şeylere çok alışmıştı. büyüğünü düşündüğünde kalbi böylesine atarken nasıl da reddedebilirdi ona beslediği duyguları? çok pişmandı bunca zaman susup san'ın saf duygularını görmezden geldiği için.

o mesajı gördüğünde nasıl cevap vereceğini bilemediğinden herhangi bir şey yazmamıştı. ama şimdi daha da emindi duygularından. san'a güveniyordu, onun sevgisini iliklerine kadar hissetmişti yanındayken. ilk başta dediklerine inanmasa da, gözleri gerçekliğe açılmıştı en nihayetinde. görmezden gelememişti artık bazı şeyleri, kabullenmişti. korkup geriye adım atmaktan yorulmuştu, her hareketinin doğuracağı sonuçları hesaplarken bunalmıştı.

choi san'dan çok hoşlanıyordu, hayır.
onu gerçekten de seviyordu ve görmek zorundaydı.

yatağının yanındaki komodinin üstünde duran telefonunu aldı ve müdür ile konuşmalarına girerek san'ın öğrenci belgesini aramaya koyuldu. büyük bir ihtimalle adresi orada yazıyordu, evine gidip kendini açıklamaktan başka çaresi kalmamıştı. iyi olup olmadığını kontrol etmesi lazımdı, yaraları vardı. canının çok yandığına emindi.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin