nine

1.2K 161 44
                                    

"ağrın var mı?"

kendisine yönetilen soruyu cevaplama zahmetinde bile bulunmadan oyununu oynamaya devam etti san. günde neredeyse yüz kere aynı soruyu duyduğundan artık iyi ya da kötü olduğunu dile getirmiyordu. hongjoong, san'ın sessiz kalışından dolayı göz devirip elindeki boş şişeyi bilgisayardaki oyuna dalan arkadaşına fırlattıktan sonra homurdandı.

"vay amına koyayım soru soruyoruz, merak ediyoruz beyefendi cevap bile vermiyor."

"kanka niye acaba sorguladın mı? aynı soruyu bugün kaç kere sorduğunu bile hatırlamıyorum." dedi yunho bilgisayardaki oyuna bakarken. hongjoong bazen gerçekten de fazlasıyla endişeli olup olayları abartabiliyordu, şu anda olduğu gibi.

bıçaklanma olayının üzerinden neredeyse üç gün geçmişti, bu üç gün içerisinde hepsi fazlasıyla bunalmıştı. karakola ifade verip aynı zamanda okul idaresine de olayı anlatarak yaşananların gerçekliğini kanıtlamaya çalışmışlardı.

neyseki disiplin kurulu öğrencilerinden biri olan wooyoung olaya şahit olduğunu ve seojun'un san'a saldırdığını doğrulamıştı. bununla beraber müdür jang çok güvendiği wooyoung'un dedikleriyle onlara inanmış ve okuldan atmaktan vazgeçmişti.

olanlardan sonra da ilk defa arkadaşlarını eve davet etti yunho. hatta çok sevdiği bilgisayarından san'ın oyun oynamasına izin bile vermişti ki bu hiç görülmemiş bir şeydi.

"yunho, annenin yaptığı çikolatalı kurabiyeler çok güzeldi ya getirsene bir tabak daha." jongho, uzandığı yataktan doğrulup okuduğu kitabı bıraktı. arkadaşının annesinin eli çok lezzetliydi ve az önce yediği kurabiyeler bağımlılık yapmıştı. birkaç gündür tatlıdan uzak durduğundan bugün artık daha fazla dayanamayıp bu karardan vazgeçmişti.

"siktir git kendin al lan, iki şirinlik yapsan annem sana evin tapusunu bile verir."

"o kadar çok mu seviyor beni annen?" diyerek yüzündeki şaşkınlıkla ayağa kalktı en küçükleri. tamam, gerçekten de orta yaşlı kadınların kendisine dayanamadığını biliyordu. ayrı bir yetenekti bu, arkadaşları ona 'milf avcısı' ünvanını bile layık görmüştü. hiçbir şey yapmasına gerek yoktu annelerinin gözüne girmek için, sadece gülümsemesi yetiyordu.

san, gözünü birkaç saniye bilgisayardan ayırıp jongho'ya baktı. "gücünün henüz farkında değilsin galiba." dedi gülerek. jongho'yu herkes severdi yani gerçek kişiliğini bilmeyen herkes.

uzun boylu da san'a katılırken jongho göz devirip odadan kurabiye almak için çıktı. arkadaşları boş yapmaya başladığına göre yapması gereken en iyi şey oradan uzaklaşmaktı. onun çıkmasıyla beraber yunho, sanki çok gizli bir şey yapıyormuşçasına yatağının altındaki kutuyu çıkartıp kendisine anlamsızca bakan hongjoong'a döndü. "bunun içinde ne olduğunu tahmin ediyor musun?"

"ne bileyim kanka oyun dergilerin falan mı var?"

"çok masum düşünüyorsun." sohbete dahil oldu san oyun oynamayı bırakıp. yunho'nun zulasını ilk günden beri biliyordu, hâlâ yatağın altında durması şaşırtmıştı sadece kendisini. kulağındaki kulaklığı çıkartarak arkadaşlarına dönerken mavi saçlıya göz kırptı. "porno dergilerinin olduğu çok belli değil mi?"

hongjoong şokla kutunun içine bakarken gerçekten de kutunun yetişkin dergileriyle dolu olduğunu farketti. yüzünü buruşturup önünden itti kutuyu, seonghwa'dan sonra böyle şeyler çekmiyordu artık ilgisini. ondan başkasına o gözle bakma düşüncesi bile midesini bulandırdı.

acaba şu an seonghwa'ya hissettiklerini arkadaşlarına anlatmalı mıydı?

ağzını açacağı vakit aklına bir şey geldi, jongho'yu beklemek. sahi, o nerede kalmıştı? bir kurabiyeyi almak bu kadar hızlı sürmemeliydi.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin