five

1.3K 159 54
                                    

wooyoung, her sabah olduğu gibi okulun kapısının önünde elindeki liste ile bekliyordu gelecek öğrencileri. kurul öğrencisinin bir görevi daha vardı yapması gereken: kıyafet kontrolü.

okulun üniforması dışında sivil giyinen veya kurallara aykırı olan aksesuarları takan kişiler ya uyarı cezası alıyor ya da eşyalarına bir günlüğüne el konuluyordu. evet, saçma bir kural olduğunun farkındaydı ama emir kuluydu. her zamanki gibi bu da müdürün aptalca kurallarından biriydi.

öğrencilerin teker teker okulun bahçesine girmeye başlamasıyla dikkatini topladı ve hepsini baştan aşağıya inceledi. gözüne çarpanları yanına çağırıp uyarmıştı tatlı dille. uyarı alan öğrenciler bir daha yapmayacaklarına dair bir iki şey zırvaladıktan sonra okul binasına giriş yaptı. dört uyarı sonrasında disiplin kurulu toplanıyor ve öğrencinin ailesiyle konuşuluyordu. hep aynı senaryoydu, farklı bir şey yoktu yine.

"lan wooyoung!"

duyduğu bağırışla kafasını sesin geldiği yöne çevirip gülümsedi. arkadaşları koşarak okula geliyordu, yüzlerindeki ifadeye kahkaha atmamak için zor tuttu kendini gözlüklü. hepsi öyle uykulu gözüküyordu ki, sabaha kadar oyun oynadıklarına adı kadar emindi. "bu sabah geç geldiniz, ne oldu?"

"oyun oynadık kanka ya sarmıştı, hepimiz iki saatlik uykuyla duruyoruz." diye cevapladı nefes nefese mingi. geç kalma korkusuyla on dakikada hazırlanıp uçmuştu okula. yol üzerinde diğerleriyle karşılaştığında onların da kendisinden bir farkı olmadığını anlamış ve rahatlamıştı. "senin sözünü dinlemeliydik kanka." aynı yorgunlukla söylendi seonghwa. bu yorgunlukla derslere nasıl kafasını vereceğini düşünüyordu şimdi. aralarından bir tek yeosang kendinde gibi görünüyordu, uykusuzluk onu pek etkilemiyordu.

"derste hocalara çaktırmadan uyumaya çalışırsınız dert etmeyin. çok kötüyseniz hemşirenin yanına gidin. ayrıca fazla oyalanmadan yukarı çıksanız iyi olur, yeni sıra düzenleri panoya asıldı." diye saatine bakarak bilgilendirdi arkadaşlarını.

"hay amına koyayım ya daha bir ay önce değişmemiş miydi? ne güzel en arka sıradaydım." sinirle bağırdı seonghwa okul binasına doğru yürümeye başlarken. arkasından mingi ve yeosang'da aynı sinir ile ilerledi, wooyoung'a el sallamayı da unutmadılar. gözden kaybolan bedenlerle ciddileşip işine devam etti wooyoung.

birkaç öğrenciyi daha uyardıktan sonra şimdiden yorulduğunu hissetmişti liseli. bu işi öğretmenlerin yapması gerekiyorken yine üstüne kalmıştı. bakışları, üzerine üzerine gelen bedene kilitlenirken ofladı sıkıntıyla. karşısında beliren beden hiç şaşırtmamıştı onu. san her zamanki gibi okula son anda gelenlerdendi.

wooyoung, gözlerini iri vücutta gezindirirken sıcaktan kuruyan dudaklarını ıslattı diliyle. karşısındaki kişinin küpelerini, doğru düzgün bağlanmamış kravatını, jölelenmiş saçını ve en sonunda yeni yaraların yer edindiği yüzünü inceledi birer birer. "okulda küpe takmak yasak choi san." diyerek başladı sözüne. karşılık olarak ise kulaklarını kutsayacak derecede güzel olan kahkahayı aldı. bu küçük kıkırtı birçok şarkıyı gölgede bırakacak kadar güzel ve büyüleyiciydi. "hani bir daha beni görmek bile istemiyordun wooyoung? ne değişti dünden beri."

aslında çok şey değişmişti.

dün gece uyumadan hemen önce arkadaşlarını arayıp grup toplantısı yapmışlardı. san ile arasında geçenleri kısaca anlatmış ve bir ton küfür yemesini sağlamıştı. ama iş ciddiydi, choi ile kavga etmemelilerdi yoksa bir şekilde müdürün kulağına gider ve babası da öğrenirdi. babasının asla bunu öğrenmesini istemiyordu elbette. arkadaşlarının da önerileri mantıklı gelmişti. san'ın yaptığı her şeyi bir şekilde görmezden gelmeliydi.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin