thirty five

887 104 30
                                    

"eve gitme bugün, burada kal."

san, kucağındaki sırtını göğsüne yaslayıp televizyondaki filme odaklanan çocuğun saçlarını okşadığı vakit oluşan ambiyansı bozmamak adına fısıldadı. wooyoung'un saçından yayılan çilek kokusuyla beraber gülümseyerek bir saat önce düşündü yaşananları. duşa giren küçüğünün birkaç dakika sonra attığı çığlıkla beraber korkmuş ve oturduğu koltuktan resmen fırlamıştı ancak asıl sorunun nane kokulu şampuan olmasıyla rahatlamıştı içi. wooyoung kesin bir dille sevgilisinin şampuanıyla yıkanmayı reddederken, san dayanamayarak en yakındaki marketten çilek kokulu şampuan alıp geri dönmüştü. siyah saçlının tavrı gözüne o kadar şirindi ki, yanağını da ısırmayı unutmamış üstüne de kulaklarını çınlatacak derecede büyük bir çığlık kazanmıştı.

küçük olanın yanında bu kadar rahat olup, asıl kişiliğini göstermesi onu sevindirmişti de.

"babama ne söyleyeceğim?" diye mırıldandı gözlüklü san gibi. aslında bunu sesli söylemeyecekti fakat ağzından çıkıvermiş, yaslandığı bedenin çekmişti ilgisini.

"wooyoung, babandan neden böyle çekindiğini hiç söylemedin."

san'ın ani sorusu küçük olanın nefesini keserken, aynı anda vücudu da kasıldı. doğru ya, hiç anlatmamıştı sevgilisine babasıyla arasındaki meseleyi. belki de yanında çok rahat hissedip kötü düşünceleri anımsamak istememesinden kaynaklıydı bu. her ne kadar anlatmak için can atmasa da bilmesi gerekiyordu büyük olanın. erkek arkadaşından bir şey saklamaktan kaçınacaktı.

"gerçekten bilmek istiyor musun?"

"elbette, hakkındaki her şeyi bilmek istiyorum." diye cevapladı san hızlıca büyük gözlerini çekik gözlerine kenetleyen küçüğünün sorusunu. wooyoung ona kendini açtıktan sonra o da liseye başlamadan önce yaşadıklarını itiraf edecekti. arkadaşları dışında başka kimseye anlatmamış olmasının gerginliği yüzünden okunduğunda yanağında hissettiği sıcaklık ile tüm topladı dikkatini.

"iyi misin san?"

"evet, evet iyiyim sevgilim dalmışım sadece."

wooyoung'un yüzü işittikleriyle birden kızardı, sevinçten çığırmamak için kendini sıktı. yüzündeki gülümsemeyi gizlemek adına başını san'ın boynuna gömüp sıkıca sardı kollarını. "sevgilim diyen ağzını yiyeceğim ama her şeyi anlattıktan sonra tabii." dedi boğuk bir sesle.

"aldım bak sözünü." diyerek sırıttı san aynı anda göz kırparken. küçüğünün anlatmaya hazır olduğunu ve konuşmaya başlayacağını anladığında ise yüzündeki gülümsemeyi silmiş, bürünmüştü daha da ciddi bir ifadeye. ağzından çıkacakları duymak için sabırsızlanıyordu.

"başlamadan... babamın bir zamanlar böyle olmadığını belirtmek istiyorum. o zamanlar onu dünyanın en iyi babası olarak anlatıyordum herkese, küçükken gözümde süper kahramandan farksızdı. çok ilgili bir babaydı, annemi de beni de severdi. sürekli kampa giderdik ve bana bir şeyler öğretmeye çalışırdı." gözlüklü olan aklına bir bir dolan çocukluk anılarıyla beraber iç çekti. boğazındaki yumrunun gitmesini beklerken sırtında hissettiği güven verici dokunuş ile anlatmaya devam etti.

"her zaman böyle kalacak zannediyordum fakat işlerin bir günde değişeceği aklıma asla gelmemişti."

zihninden silmek istediği günü düşündü, o gün hissettiklerini tekrar hissettiğinde gözleri doldu. san bunu fark ettiğinde endişelenip avucunu siyah saçlının yanağına götürerek okşadı usulca. onu bu kadar etkileyen bir olayı anlatmasını istediği için kendini içten içe berbat hissetmeye başlamıştı. "bebeğim, anlatmana gerek yok, üzülmeni istemiyorum daha fazla."

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin