fifteen

1.2K 159 48
                                    

san'ın merdivenleri hızlıca çıkmasından dolayı bozulan nefes düzeni, sınıfına girip sırasına oturmasıyla beraber normale dönmeye başlamıştı. sınıfa girdiği gibi etrafına doluşan arkadaşlarının sorularını cevaplamaya tenezzül bile etmiyordu çatı katında wooyoung ile yaşadıklarını düşünmekten şu anda.

gözlüklü çocuğun karşısında kendine hakim olamamıştı, defalarca öpmüştü yumuşacık yanağını. cennetteymiş gibi hissettirmişti birkaç saniyelik öpücük. daha da fazla öpmek isterdi ancak wooyoung'un onu itip hiçbir şey demeden kaçmasıyla bu hayali suya düşmüştü. geride bırakılmanın şokuyla bir süre orada aynı pozisyonda kalmış sonrasında ayağa kalkarak sınıfına ilerlemeye başlamıştı mecburen.

"neredeydin amına koyayım?"

yunho'nun sorusuyla beraber vücudunu sarsmasıyla girdiği transtan nihayet çıkabildi. başını yerden kaldırarak ona endişeyle bakan uzun boylu çocuk ile göz göze geldi. "çatı katındaydım, sigara içiyordum." dedi sadece.

ilk adımı attığını duysalar gerçekten birkaç ay bunun üzerinden konuşurlardı. arkadaşlarını iyi tanıyordu, yıllardır beraberlerdi.

"kanka bütün işi bunlara yıkıp gitmişsin, beni kurban olarak seçtiler yerine. sabahtan beri pankartı ayarlamaya çalışıyoruz. sırtım ağrıyor artık, fıtık olacağım galiba."

"abartma jongho, yarım saat yoktum. bu arada hongjoong nerede anasını satayım?" san, elindeki telefonu sırasının üzerine bırakırken iyice yaslanmıştı sandalyesine. uykusuzluktan dolayı kapanan gözlerine inat açık tutmaya çalışıyordu.

"seonghwa ile kavga etmişler galiba, kendini müzik sınıfına kapattı. aramalarımıza dönmüyor." diye açıkladı yunho. hongjoong, birkaç saat önce sınıfa uğrayarak olayı sinirle anlatmış, ardından da sınıftan çıkıp bir daha geri dönmemişti. fakat biliyorlardı müzik sınıfında olduğunu, mavi saçlı her sinirlendiğinde kendini müzik sınıfına kapatırdı. sinirini kağıtlardan ve kalemlerden çıkartır, bağıra çağıra şarkı söyleyip gitar çalar en sonunda ise öğretmenlerden azar yerdi.

hep yaşanan senaryoydu.

ama bu sefer biraz daha farklıydı sanki, aşık olduğu çocuk ile kavga etmişti hongjoong. şu anda mental olarak nasıldı kimse bilmiyordu, ulaşmaya çalışsalar da kayıtsız kalmıştı çabaları. kısa boylu kesmişti çoktan dışarısıyla olan bağlantısını. jongho, iki kere müzik sınıfının kapısının önüne gidip hongjoong'u çağırsa da herhangi bir cevap alamayıp geri dönmüştü. ona göre şu anda yapılacak en iyi şey kısa boylu çocuğu orada yalnız bırakmaktı.

"okul çıkışı yüzünü görebiliriz ancak." diye itiraf etti daha sonra en küçükleri otururken düşüncelerini. uzun boylu, sarı saçlı çocuk gözlerini kısıp sessizce duran arkadaşını süzmeye başladı. garip bir şeyler döndüğünü hissediyordu, ailesiyle mi alakalıydı? hayır o zaman haberi olurdu. peki san neden böyle dalgındı?

"bu arada sen niye sınıfında değilsin jongho?"

"bizim de dersimiz yok, öğretmen serbest bıraktı sınıfı düzenlememiz için."

jongho'nun hazır cevabının ardından başını sallayıp tekrardan sessizliğe gömüldü san. elinde olmadan dalıp gidiyordu sürekli, bu hareketiyle de sarı saçlı çocuğun ilgisini üzerine çekmişti.
"neyin var? geldiğinden beri garipsin san."

evet, garip davrandığını biliyordu. ama gerçekleri söyleyip söylememek arasında gidip geliyordu da. elbette arkadaşları onu yargılamaz aksine wooyoung ile yakınlaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. çekindiği şey kendisine dürüst olup olmadığıydı.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin