tartışan çiftler, uyuşturucu çektiğinden bir köşede bayılan insanlar, içki kokan ev ile beraber parti gecenin sinesinde tüm hızıyla devam ediyordu.
san ve wooyoung öpüşerek dans edip tüm gözleri üzerlerine çektikten sonra kalabalığın arasından sıyrılarak mutfaktan aldıkları içkilerle oturmuşlardı boş koltuklardan birine. ikisi de sessizdi az önce yaşadıkları yakınlaşmayı düşündüğünden, bir anda gelişmişti her şey ama öpücüğün iyi hissettirdiğini de inkar etmiyorlardı kesinlikle.
"bu iki oldu." san, her zamanki gibi yüzündeki ukala sırıtışla beraber söylendiğinde karşılığında küçüğünden göz devirme kazanmasının ardından birasını keyifle içmeye devam etti. vücudunu delip geçen bakışları hissettiğinde tuttu nefesini.
"ne iki oldu?"
"iki kere öpüştük ve böyle devam ederse ikiyle sınırlı kalmayacak gibi duruyor."
"çok fazla hayal kuruyorsun san, tekrar yaşanacağı ne malum?" diyerek sırıtışına karşılık verdi san'ın. biraz daha iğneleyiciydi onun gülümsemesi, iki kere kendinden ödün vermişti ancak üçüncüye kesinlikle izin vermeyecekti.
"kollarımın arasında inlerken öyle demiyordun ama jung." san bira şişesinin içinde kalan son sıvıyı da içip masaya bırakırken fısıldadı sadece ikisinin duyabileceği bir biçimde. eğer kalabalığın içinde değil de herhangi bir odada bu yakınlaşmayı yaşasalardı hiçbir güç durduramazdı onu. ama emindi, bu yakınlaşma son değildi. aralarındaki çekim gözle görülür derecede güçlüydü, bunu gözardı edemezdi wooyoung'un inatlaşıp yaptığı gibi.
"kes sesini."
"tamam, susuyorum şimdilik."
wooyoung, başını san'ın geniş omzuna yaslarken gözleri onu yalnız bırakan arkadaşlarını arıyordu, hangi cehenneme gittiklerini bilmediğinden huzursuzdu. o da içki almaya gidiyorum diyerek geri dönmemişti fakat sonra defalarca aramasına rağmen herhangi bir cevap alamamıştı kimseden.
siyah saçlı çocuğun yüzünün düştüğünü fark eden san, parmaklarının ucuyla yumuşacık yanağı okşadı ve kendisine bakmasını sağladı küçüğün. öpücükten pişman olduğundan mı sessizdi yoksa?
"ne oldu?""bizimkiler telefonlarıma cevap vermiyor, merak ettim sadece göremediğimden onları." diye açıkladı dakikalardır zihnini bulandıran endişesini. arkadaşlarına karşı bu kadar koruyucu olması elinde olan bir şey değildi, her an her şey olabilir kafasındaydı. büzdüğü pembe dudakları onu dinleyen iri bedenin dikkatini anında oraya çekerken bunun bilincinde yaladı dudaklarını yavaşça.
her ne kadar dile getirmek istemese de evet, san ile son öpüşmelerinin bununla sınırlı kalmayacağını biliyordu.
"artık merak etmene gerek kalmadı çünkü onları görüyorum."
wooyoung, söylenenlerle beraber gözlerini büyüğünün işaret ettiği tarafa kilitledi. gördükleriyle ağzı açık kaldığında yanındakini güldürmeyi başarabilmişti. "jongho ve yeosang'ı böyle kavga etmeden görmek şaşırtıcı." san, duvara yaslanıp sohbete dalan ikiliye gülümseyerek bakarken çaktırmadan kolunun altına aldı şoktan çıkamayan küçük bedeni.
"ne ara böyle sohbet edecek kadar yakınlaştılar?"
"bilmem, böyle olmaları daha iyi değil mi?"
siyah saçlı, san'ın sorusunu görmezden gelerek parıldayan gözlerle jongho'yu izleyen arkadaşını süzdü. uzun zaman sonra ilk defa görmüştü birine karşı bu kadar yakın olup koyu bir sohbete daldığını. eve döndüğünde bunu kesin olarak yeosang'a sormayı hatta ağzından laf bile almayı düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad boy, good lips : woosan
Fanfictionokulun disiplin kurulu öğrencilerinden olan jung wooyoung, onu deli eden sorunlu öğrenci choi san'dan bıkmıştı. düz yazı + texting