"orospu çocuğu seni yakalayamayacağımı mı sandın?"
san, mahallesinin daracık çıkmaz sokağında sıkıştırdığı çocuğun saçlarını eklemleri kıpkırmızı olacak derecede sert tutarken içtiği sigaranın da dumanını ara ara yaralarla donattığı yüzüne üflemeyi ihmal etmiyordu. uzun uğraşlar sonucunda nihayet bulmuştu kapısına tehdit mesajı bırakmaya cesaret eden kişiyi. kendini ele vermiş ardından başlamıştı kısa kovalamaca ama san onu çıkmaz sokakta sıkıştırmayı başarmış ve ağzını aramaya başlamıştı. fakat öyle ketumdu ki karşısındaki çocuk, hayatı buna bağlıymışçasına saklıyordu neden yaptığını.
"cevap versene oğlum, başka biri mi var arkada da konuşmuyorsun?" diye sorduğunda çocuğun gözlerinde küçük korkuya şahit oldu iri beden, o an sorusunun cevabını çoktan bildiğini anladı. kesinlikle biri yaptırmıştı, kendi mahallesinden bir kişi parayla tutulmuştu. kaşları farkındalıkla birlikte havalanırken anlık sinirle saçından tuttuğu bedenin yüzüne yumruk atıp duvara savurdu. "bana bak, eğer bunu kimin yaptırdığını söylemezsen senin hayatını cehenneme çeviririm, hiçbir şey gelmez elinden." son tehditlerini de savururken gittikçe de azalıyordu sabrı. attığı yumruklar sertleştiğinde gözleri korkuyla parlayan kişinin ağzından acı bir çığlık yükseldi. her saniye sertleşen acımasız tekmeler artık onu konuşamayacak duruma getirdiğinde durdurdu san'ı.
"dur!"
"ne o, ötmeye mi karar verdin?" dedi san yumruk atmayı keserek tekrardan saçından tuttu çocuğun ve gözlerinin içine bakmasını sağladı. karşısındaki bedenin söyleyip söylememe arasında gidip geldiğini anladığında sıktı dişini ta ki aşina olduğu ismi duyana kadar.
"junseo, her şeyi junseo yaptırdı."
peşini bırakmayan kişinin ismi bile sinirlendirmeye yetmişti san'ı. bir türlü bırakmıyordu peşini, dövse de tehditler savursa da ailesinin gücüne güvenip elinden gelen her türlü kötülüğü yapıyordu junseo. buradan ayrılıp evinin önüne gitmemek için zor tuttu kendini iri beden. ne de olsa küçük sevgilisine söz vermişti lise bitene kadar kavgalara karışmamayı. ancak sabrı sınanıyor, her defasında duyduğu isim baştan aşağıya titretiyordu sinirden vücudunu. kendine hakim olarak avuçlarının arasında sıkıştırdığı saçları serbest bıraktı san, junseo'yu yok etmek için yardıma ihtiyacı vardı.
"siktir git, gözüm görmesin seni." diye söylendi tükürürcesine yüzü dağılmış çocuğa doğru. o koşarak sokaktan çıkarken san da cebindeki telefonu alarak yere oturdu ve sırtını duvara yasladı kıyafetlerinin kirlenmesini umursamadan. mingi'nin numarasını tuşlarken aklından uzun boylunun iyi bir ruh halinde olmadığı için öncelikle tereddüte düşürse de şu anda yardımı gerekiyordu. numarayı arayıp telefonu kulağına götürdüğünde anında açmıştı karşı taraf.
"selam mingi gece gece arayıp rahatsız ettiğim için kusura bakma." diye başladı söze ki mingi'nin kısık gülüşünü işitti.
"san bu kadar nazik olmana alışık değilim kardeşim olduğun gibi konuşabilirsin benimle."
"ne bileyim amına koyayım kötüsün sandık, iyilik de yaramıyor." dedi san gözlerini aynı anda devirirken. bir anlığına bulunduğu durumu hatırlarken ciddileşti ve yaslandığı duvardan doğruldu. "sana bir şey söylemek için aradım, yardımına ihtiyacım var mingi."
san'ın ciddiyetle kalınlaşan sesi oreo saçlının da kaşlarını çatmasına neden olurken büyük olan fazla uzatmadan konuyu ona anlatmaya başlamıştı bile. "junseo çizgiyi aştı, bunun hakkında bir şeyler yapmamız gerekiyor. evin önündeki notu koyduran da o. elinde onu yok edecek kanıtlar var hâlâ değil mi?"
"elbette, kopyaladım hatta."
"onları bana gönderebilme ihtimalin var mı?" san ayağa kalkıp sokaktan çıkmak için yürürken mingi birkaç saniye sessiz kaldı ardından da sorunun cevabını verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad boy, good lips : woosan
Fanfictionokulun disiplin kurulu öğrencilerinden olan jung wooyoung, onu deli eden sorunlu öğrenci choi san'dan bıkmıştı. düz yazı + texting