fourteen

1.2K 153 26
                                    

"nereye wooyoung?"

yeosang'ın meraklı bakışları arasında ezilen gözlüklü, alnının önüne gelen ve gözlerini kapatan saçlarını geriye atıp yıldızlı tel tokaları ile tutturdu. "san yine kavga etmiş, onu arayacağım. biliyorsunuz müdür bu bakıcılık konusunda fazlasıyla ısrarlı." diye cevap verdi ki gerçekten de doğru söylüyordu.

müdürün unutup gideceğini sanıp rahat hareket etmişti ancak bay jang, tekrardan ona "görevini" hatırlatmıştı sabah odasına çağırıp.

"o adamın bu okulu ve öğrencileri gerçekten önemsiyormuş gibi davranması kadar sahte bir şey görmedim." dedi mingi bir yandan hongjoong ile mesajlaşırken.

geçen hafta kurdukları gruptan beri düzenli olarak konuşmaya başlamış, ortak noktalarını bulduklarında ise çok şaşırmışlardı. o kadar çok benzer yönleri vardı ki, uzun sürmemişti iyi anlaşmaları. ara sıra mavi saçlı çocuk, mingi'ye yunho hakkında bilgi veriyor ya da küçüklük fotoğraflarını atıyordu.

kısa sürede anlamıştı uzun boylunun yunho'ya aşık olduğunu.

"baksanıza hongjoong bana ne attı, çok tatlı değil mi?" yunho'nun küçüklük fotoğrafını asla umursamayan arkadaşlarına göstermeye çalışırken büzdü dolgun dudaklarını. her seferinde çok büyük, kurtulamayacağı bir etki yaratıyordu onun fotoğrafları kalbine. öpe öpe sevesi geliyordu ancak buna çok uzak olduğunun ve sadece hayal etmekle kalacağının farkındaydı.

hongjoong'un sevdiği çocuğun sadece kızlardan hoşlandığını ağzından kaçırmasıyla anlamıştı şansının olmadığını. tam da pes edeceği sırada yeosang araya girmiş ve zor bela yolundan dönmeye kararlı olan arkadaşını ikna edebilmişti. neyseki mingi çabucak ikna olup sakinleşmişti, elinden geleni denemeye de hazırdı.

"dikkat et, san seni duvara yaslayıp sikmesin." yeosang'ın gülerek söylediği şeyden sonra wooyoung gözlerini devirdi aynı anda çatıldı kaşları. arkadaşları onunla uğraşmaktan asla vazgeçmeyecekti değil mi? günlerdir sadece san hakkında konuşup duruyorlardı. iri bedenin isminin her geçtiği yerde gözler ona çevriliyor, imalı bakışlar atılıyordu.

"ben sizi şimdi sikeceğim göreceksiniz."

"oo kızdıysan bize müsade, şakayı bile kaldıramıyorsun."

"yaptığınız şaka değil ki kardeşim, hem ben kurgu okumayı bırakmanı söylememiş miydim sana yeosang?" derken sınıftan çıkmaya hazırlandı disiplin kurulu öğrencisi telefonunu cebine atarken. yanına da birkaç yara bandı almıştı, ihtiyacı olabilirdi. büyük olanı, ceketi verdiği günden beridir görmüyordu. şu anda nerede olabilirdi? gidebileceği çok gizli yeri vardı. mecburen teker teker her yeri kontrol etmeliydi.

"ben kurgu okumuyorum."

"ve sana inanmamızı bekliyorsun? az önce gördüm lan okuduğunu." mingi, sırıtarak yanında oturan ve kendini açıklamaya çalışan sarışın çocuğa göz kırparken, ensesine güçlü bir tokat yemekten de kaçamamıştı. yeosang'ın utandığında yanındaki kişiye vurma gibi bir alışkanlığı vardı, zora soktuğu oluyordu bazen arkadaşlarını. "acıttın lan, öp geçsin."

"siktir git manitan öpsün seni." diye söylenmeden edemedi yeosang, kendisine öpücük atan uzun çocuğu görmezden gelip biraz uzaklaştıktan sonra..

hepsi konuşmaya dalmışken seonghwa hiddetle sınıfa girip sırasına yaklaşmış ve aynı hızla oturmuştu. aşırı fevri hareketlerinden dolayı fazla ses çıktığından tüm gözler bir anda üzerine çevrilmiş o da haliyle kaşlarını çatmıştı sinirle. sınıftaki birkaç kişi korkup tekrardan işlerine geri döndüğünde derin bir nefes verdi rahatlamak için. "ne oldu?"

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin