fifty : final

703 83 21
                                    

wooyoung belki de şu anda hayatının en güzel günlerinden birini yaşıyordu.

keyifi o kadar yerindeydi ki bugün hiç gülmediği kadar güldüğünden çenesi fazlasıyla acı vermeye başlamıştı artık. attığı kahkahalar ve heyecan dolu çığlıklar sebebiyle de neredeyse kısılmıştı ancak o durmak yerine san'ı da peşinden sürükleyerek eğlencesine devam ediyordu. san'ın gidecekleri yerin sürpriz olduğunu söylemesi, ardından da onu yeni açılan tema parka getirmesinden sonra çok hızlı gelişmişti her şey. çabucak biletlerini alıp vakit kaybetmeden büyük parkı keşfe çıkmışlardı birlikte. ilk gördükleri alete -korkutucu görünse dahi- tereddüt etmeden binip, dakikalarca eğlencesine bağırarak çoğu kişiyi rahatsız etmişlerdi.

nefes nefese kalana dek oyuncaktan oyuncağa koştururken arada dinlenip bir şeyler yemeyi ihmal etmeseler de fazla uzun sürmedi araları, tekrardan büyük parkı doyasıya keşfetmeye koyuldular. büyük olan, wooyoung'u böylesine mutlu gördüğü için kendi mutluluğunu da gizleyemezken onun yönlendirmesiyle köşede dondurma satan adamın yanına ilerledi. o kadar alete bindikten sonra ara ara dinlenmesi de gerekiyordu aksi takdirde midesi dehşet derecede bulanıyordu ki bunun mükemmel ilerleyen randevularına engel olmasını istemedi.

"dondurma alıp atlı karıncaya binelim, lütfen." dedi bir yandan da san'ın tişörtünü çekiştirirken wooyoung. enerjisi asla düşmüyor aksine sürekli artıyor ve arada adrenalinden kasılan vücudunu gevşetmesi için pek de ürkütücü olmayan şeylere binmesi gerekiyordu. limonlu ve çilekli dondurmasını alıp sevgilisini geride bıraktığında arkasından isminin seslenilişini duyuyordu elbette.

"bekle güzelim, geliyorum."

san da sade vanilyalı dondurmasını alarak önden giden küçüğünü atlı karıncaya kadar takip ederken ayaklarının yavaştan iflas ettiğini hissediyordu ama bu onu elbette durdurmayacaktı. binmek istediği daha çok oyuncak vardı. en azından atlı karıncada birkaç dakika dinlenebilecekti değil mi?

"çok yavaşsın, tanrım."

"hayır, sen çok hızlısın." diye karşılık verdi iri beden atlı karıncaya bindiğinde. wooyoung da hemen yanında duran beyaz ata oturduğunda gözlerimi devirdiğini görmüş, alaycı sırıtışını da engelleyememişti. "eğleniyorsun değil mi?" dondurmasını yemeye koyulduğunda göz ucuyla sevgilisini süzerken sordu aklındaki soruyu. olumsuz bir cevap almayacağını bilse de sormaktan çekinmedi, onun ağzından duymak istedi.

"hayatımda hiç bu kadar çok eğlendiğimi hatırlamıyorum, sen yanımda olduğun için daha fazla eğleniyorum hem de."

san, beklediği cevapla birlikte başını memnun olmuşcasına sallarken bindikleri aletin çalışmasıyla tutunmuştu bir yere. o kadar çocuğun içinde sadece büyük olarak ikisinin bulunması göze çarpsa da kimseyi umursamadan kendilerince eğlenmeye devam ettiler. san arada wooyoung'un fotoğraflarını çekip anı ölümsüzleştirmekten de geri durmadı. iki dakikanın ardından atlı karıncadan indiklerinde dönen başları ayakta sabit kalmalarını zorlaştırmıştı. "başım çatlayacak, biraz ara verelim oyuncaklara binmeye." dedi san dondurmanın kalan külahını da yemeyi bitirirken.

"yaşlı amcalar gibisin."

"saçmalama, sadece başım döndü wooyoung."

siyah saçlı bozulan bedene yaklaşıp sırnaşmaya çalışırken resmen trip yemiş ve san onun yanından birkaç adım uzaklaşarak yürümeye devam etmişti. bu tavrı wooyoung'un fazlasıyla hoşuna gittiğinden ağzını açmak yerine her bir mimiğini izlemeye, aklına tek tek kazımaya çalıştı. yakışlıklı yüzün çatılan kaşları ve dişlerini sıkmaktan dolayı kasılan çenesi tamamiyle ayrı hava katarken dudaklarını yaladı. önündeki adamı dikkatle incelemek kesinlikle iyi bir karar değildi, fazlasıyla tahrik olmuştu.

bad boy, good lips : woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin