Bölüm 3

107 5 0
                                    

Adını defalarca söylemesine rağmen kadın onu duymuyor gibiydi; bir kez bile arkasını dönmedi. Çaresizlik içinde, Tae-jun farkına bile varmadan koşmaya başladı. İnsanlara çarparken tüm gözler onun üzerindeydi. Ama daha fazla umursayamazdı, önündeki kadına yetişmek önemli olan tek şeydi.

Ancak, kadın otel lobisinden çıkar çıkmaz hızla bekleyen bir taksiye bindi ve hemen gözden kayboldu... Tae-jun'un ulaşamayacağı bir yere.

Bir illüzyon muydu? Yoksa bir hayalet mi?

Kadın zihninde canlı bir figür olarak kalmıştı... Sadece bir hayal olamayacak kadar canlı. Yanılıyor olamazdı. O, kafasında binlerce kez canlandırdığı kişiydi. Her şeyden öte, hayatının tutulmasının nedeni de oydu...

Tae-jun dişlerini sıktı ve elini göğsüne koydu. Acıyla çarpan bu kalp gördüklerinin kanıtıydı. Ağzının ve hatta beyninin kuruduğunu hissetti. Dört yıl sonra... Öldüğünü sandığı ve yasını tuttuğu kadın gözlerinin önünde belirmişti.

🍂

"Sen aklını mı kaçırdın? Birdenbire partiyi terk ettin ve geri gelip konuk listesini mi soruyorsun?"

Jae-won, adımları ağırlaşmış ve kaşları çatılmış bir halde ofisinin kapısını açtı. İçeri girer girmez bilgisayarının güç düğmesine bastı ve hoşnutsuzluk içinde kollarını kavuşturdu. Jae-won diken üstündeydi. Bu liste halka, hatta otel yöneticilerine bile açık değildi!

Onun bitmek bilmeyen şikayetlerinden rahatsız olan Tae-jun, uzun parmaklarıyla masasının üzerindeki 'Lee Jae-won, Planlama Müdürü, Seoin Hotel' yazılı plakete vurdu. Bu vuruş sesi Jae-won'un kulaklarına bir ölüm dileği gibi geldi.

"Unvanını kaybetmek mi istiyorsun?"

Lanet olsun.

Jae-won içinden küfür etti. Şimdi bu adam kalbinin derinliklerinden konuşuyor. Biraz daha sinirlenirse, o plaket yarın sabah yok olacak.

Jae-won içini çekti ve bir süre önce olanları hatırladı.

Etkinlik salonundan bir süreliğine çıkacağını söyleyen Tae-jun'un hayalet gibi solgun bir yüzle içeri girmesinin üzerinden sadece on dakika geçmişti. Ve muhtemelen yedi ya da sekiz dakika önce salonda etrafına bakındı ve deli bir adam gibi Jae-won'u bir an bile tereddüt etmeden yakasından yakaladı. Onu zorla asansöre bindirmesi de belki beş dakika önceydi.

Yol boyunca hiç kimse onlarla konuşmaya ve Tae-jun'un barbarca eylemlerini bir şekilde durdurmaya cesaret edemedi. Yedi yıldır onunla birlikte olan menajeri Bay Lee bile.

Nişanlısı Si-yeon sadece gözlerini kocaman açıp ağzını kapatabildi: "Jae-won, neler oluyor?"

Vay canına, ne sürprizlerle dolu bir nişan partisi. Barbarca yaklaşımına rağmen, Tae-jun hiç pişmanlık göstermedi.

Bilgisayar açıldıktan sonra Jae-won güvenlik kodunu girdi ve konuk listesini açtı. Bu işlem en iyi ihtimalle beş dakika ya da daha kısa sürdü. Yine de, Tae-jun'un sabrının gerçek zamanlı olarak tükenmekte olduğunu hissetti, bu yüzden tüyleri diken diken oldu.

"Ne halt arıyorsun sen? Konuk listesinde azılı bir terörist var mı? İD gibi mi?"

Hotel Seoin yerli ve yabancı VIP'lerin, ünlülerin ve milyonerlerin uğrak yeriydi. Dolayısıyla, rezervasyon sistemi birkaç aşamaya yayılan sürekli bir inceleme altındaydı. Tabii ki teröristler kalamazdı ama kim bilir ya biri içeri sızmışsa?!

Tae-jun düzgün bir cevap vermek yerine sadece bir isim söyledi, bunun bir şaka olup olmadığını söylemek mümkün değildi.

"Hye-yeon Jin"

Belli ki bir kız ismiydi. Jae-won şaşkın bir sesle sordu. "Hye-yeon Jin?"

"Onu listede bul."

O anda Jae-won'un dudakları büzüldü. Nişan günü bir kız mı buldun? Hayatta olmaz, umarım olmaz!

Yine de Jae-won'un parmakları klavyenin üzerinde endişesini bastırmaya çalıştı. Ekranda bir 'Bulunamadı' mesajı belirdi.

"O listede yok."

"Peki ya yabancılar listesi?"

Tae-jun gözlerini kapadı ve çatık kaşlarına dokundu. Daha çok düşünmeliyim. Doğru, yanından geçerken telefonda biriyle konuşuyordu. İngilizce konuşuyordu. Gürültülüydü ama kesinlikle bazı kelimeler duydum.

"Kimse yok. Kim o?"

Tae-jun'a, hemen yanından gelen Jae-won'un sesi uzaklardan geliyordu. Hye-yeon ve telefon konuşmasının ayrıntılarını hatırlamaya dalmıştı.

Ne giymişti? Turistler ya da parti misafirleri gibi giyinmemişti. Trençkotunun altına takım elbise pantolonu giymişti ve saçları düzgünce toplanmıştı. Ne diyordu? İptal mi, rezervasyon mu?

Aklına iki kelime geldi. Üstelik oldukça dostane bir ses tonuyla konuşuyordu.

"Rezervasyon yaptırıp sonra iptal eden bir yabancı var mı?" Jae-won hızlıca listeyi araştırdı.

"İki tane var."

"İsim?"

"CHRISTOPHER SHAWN, LOUIS ERNEST. Bunları kız ismi olarak görmüyorum?"

Tea-jun'un bakışları Jae-won'un sonraki sözleriyle karardı. "Kocası ya da erkek arkadaşı olabilir."

Eğer dört yıl önce bu durumdan 'o şekilde' kurtulmuş olsaydı, şimdi yirmi dokuz yaşında olacaktı. Bu, bir kocası ya da erkek arkadaşı olması için yeterli bir yaş gibi görünüyor.

Tae-jun, Jae-won'u kenara itti, oturdu ve her bir misafirin detaylarına göz gezdirdi. Bu bilgiler gizliydi. Yine de istediği bilgiyi alamayınca Jae-won'a başka bir emir verdi.

"Güvenlik departmanını ara ve lobinin orijinal CCTV görüntülerini buraya getirmelerini söyle."

APOLLO'S HEART (Türkçe Novel)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin