65.Bölüm: Bir Saniye Bin Ömür

459 23 9
                                    

65.Bölüm: Bir Saniye Bin Ömür

Bilincim açılmaya başlarken, gözlerim kapalıydı. Bütün dünyanın ayaklarımın altından kayıp aktığını hissediyordum. Yavaş yavaş gözlerimi kırpıştırarak açmaya çalıştığımda, odanın karanlığıyla bakışlarım yumuşadı.

Kafamın uzayda boş boş dolandığını hissederken neden uyuduğumu hatırladım.
Sırmayla tartışırken, verdiği ilaçtan dolayı bilincim kapanmıştı. Verdiği madde neyse hâlâ bir şey düşünecek halde değildim.

Odanın kapısının kilitleri açılmaya başlandığında, gözlerimi kapıya diktim. Kapıların arasından içeriye giren kişi Sırma değil, yemekler için gelen genç çocuktu. Elinde ki poşetle birlikte, kapıdan içeriye girdiğinde arkasından kapılar kilitlenmeye başladı.

Gerginliğini bu mesafeye rağmen hissettirerek içeriye adımlamaya başladığında gözlerimi odanın içerisinde gezdirdim. Daha sonrasında Sırmanın duvara fırlattığı sandalyenin kaldırılıp kaldırılmadığını görmek için üzerime baktığımda sandalye kaldırılmıştı.

Yanıma çektiği sandalyenin üzerine poşeti bırakıp, bir tane daha sandalye çektiğinde, yanıma oturup poşeti açmaya başladı. Odada sadece poşetin hışırtısı duyuluyordu. İçinden çıkardığı plastik tabakları sandalyenin üzerine bıraktı. Ağızları streç filmle kapalı tabağın içerisinde yaprak sarma vardı. Diğer tabağın içinde ki yoğurdu da çıkarıp bıraktığında gözlerimi yemeklerden çekip çocuğun yüzüne çevirdim.

''Sırma nerede?'' dediğimde ses çıkarmadı. Gergince yutkunduğunda, ''Yemeyeceğim.'' diyerek kafamı diğer tarafa çevirdim. ''Beyefendi yemenizi istediğini söylememi istedi.'' derken korkudan mı gerginlikten mi bilmediğim bir şekilde sesi titriyordu.

Cevap vermeden durduğumda tabakları geri toplayarak odadan çıkması birkaç dakikayı aldı. Bakışlarım yaklaşık iki haftadır olduğu gibi tekrar tavana döndü. Kapının kilitleri tekrar açılmaya başlarken bakışlarım durgun bir şekilde tavandan ayrılıp kapıya döndü. Kapıdan içeriye giren kişi Sırmaydı.

Arkasında yine aynı çocukla birlikte içeriye girdiğinde üzerinde deri bir ceket vardı. Saçları normaline göre daha düzgün görünüyordu. Dışarıdan geldiği sadece halinden değil elinde ki poşetlerden de belli oluyordu. Kapıdan içeriye girerken ki ciddi ifadesi yerini daha mutu bir ifadeye bıraktı. Elinde ki poşetleri yatağın kenarına yere bırakıp her zaman oturduğu yere -yatağı kenarına- oturdu.

Genç çocuk yemekleri açıp bir kenara bıraktıktan sonra birer kaşık yedi. ''On dakika sonra geri gel yanına kapıdan birini al. Tuvalete gidemezsin on dakika yan odada dur.'' diyen Sırmanın sözüne kafa sallayarak uydu. O odadan çıktığında Sırma tekrar bana döndü. ''Nasılsın güzel bebeğim?'' dediğinde bakışlarım sertleşirken yüzüne baktım.

''Bana hangi maddeyi verdin?'' bakışları soruyu zaten bekliyormuşçasına yüzümde dolanmaya devam etti. ''Sevdiysen istediğin kadar vereceğim güzel bebeğim.'' dediğinde yüzümü buruşturdum. ''Bir daha bana o maddeden vermeye cesaret edersen seni öldürürüm Sırma.'' elini kaldırıp yüzüme doğru uzattığında bakışlarım bir insanı ne kadar rahatsız edebilecekse öyle baktım. Ama bu onu durdurmadı.

Parmaklarının dış kısmını yanağıma sürterken, ''Sana bir sürprizim var.'' dedi. Diğer tarafa çevirdiğim yüzümü ona döndüm. Yanağının bir kısmı yukarıya doğru kalktı. ''Seveceğine eminim.'' bakışlarım yüzünde dururken yavaşça ayağa kalktı. Cebinden çıkardığı telefonunda birkaç şey yaparken bilgisayardan birkaç ayar yaptı. En son kenara çekildiğinde projeksiyonla duvara yansıttığı şey bir parktı.

Bu park lojmana en yakın parktı. Havada ki kar bütün parkı beyaza boyamıştı. Karlar arasında bankın üzerinde oturan adam Alpan'dı. Dirseklerini dizlerine yaslamış elinde ki telefonun ekranına bakıyordu. ''Alpan.'' dudaklarımdan dökülen kelime benim sevdiğim adamın adıydı. Günlerdir ağzıma almadığım adı dilime yabancı gelmişti.
Bir o kadar da sıcak ve tanıdık.

Ölümün UcundaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin