Füsun Fincanı/ 2

5.5K 109 7
                                    

''Demek bugün başladı okula. '' Kadın elindeki porselen fincanı uzattı Seyrana.

''Başladı. '' İç çekti Seyran. ''Bir görsen öyle heyecanlıydı ki. Kreşe giderken böyle değildi tabi, küçücüktü.'' Gözünün önündeki bir çocuğu sever gibi şefkatle doldu gözleri. ''Şimdi aklı başında, okula gittiğinin farkında. Heyecandan uyuyamadı gece. Bir babasına sarıldı bir bana. '' Fincandan bir yudum aldıktan sonra, balkondaki mermer eşiğe bıraktı. Onu yıllarca gülen gözlerle izleyen kadına baktı, gülümsedi.

''Eminim Ferit kadar heyecanlanmamıştır ama. '' dedi kadın gülerek. ''O ne yaptı? Uyuyabildi mi? ''

''Ah sorma. Beslenme çantasını bile en az beş defa kontrol etti. '' Alyansını düzeltip, derin bir iç çekti Seyran ''Hala nasıl başarıyor bilmiyorum. Üç çocuk babası oldu ama hepsinden daha yaramaz bir çocuk olmaya devam ediyor. ''

''Bu sorunun cevabı çok basit aslında. '' dedi kadın. Seyranın karşısındaki ahşap sandalyeye oturmuş, fincanını tabağıyla birlikte dikkatle elinde tutuyordu. ''Seninleyken çocukluğunda olmadığı kadar filtresiz olabiliyor. Hem zaten çocukluğu yaşamanın da bir zamanı yoktur gibi geliyor bana. '' Rüzgarla birlikte önüne düşen, kumral uzun saçlarını elleriyle kulakları arkasına itti kadın. Anaç bakışları Seyranın hafif tedirgin halinde dolandı. ''Ferit'in çocukluğuna eşlik etmek sana da yarıyor çoğu zaman, tüm yaramazlığına rağmen. ''

''Bunu eski psikoloğum olarak mı yoksa yeni dostum olarak mı söylüyorsunuz? '' dedi Seyran gülerek.

Füsun Hanım, Seyrana ruhuna şifa üflemeyi öğreten kadındı. Seyranın bir cesaretle gittiği ve sonrasında huzur dolmaya başladıkça kapısını aşındırmaktan büyük memnuniyet duyduğu psikoloğuydu. Mesleğinde oldukça tecrübeli ve yorgundu Füsun Hanım Seyranla tanıştığında. Danışmanlık yaptığı belki de son danışanıydı Seyran. Yıllar yılları kovaladı ve Füsun Hanım elini mesleğinden çekip, balkonu şahane bir manzaraya açılan yeni evine taşındı. Torunları ve kızlarıyla sakin bir emekli hayatının kollarına bıraktı kendisini. Ama Seyranı hiç bırakamadı.

Seyran artık Füsun Hanımı bir anne, bir dost, abla, sırdaş olarak görüyordu. Her hafta onu ziyaret etmekten, sağlığını kontrol etmekten, ihtiyaçlarını gözetmekten kendini alıkoyamıyordu. Oğlu Can'ı, ilk okul gününe teslim ettikten hemen sonra da yine soluğu Füsun Hanımda almıştı. Artık terapi yapmıyorlardı, zaten buna da gerek kalmamış gibi gözüküyordu ama dertleşmeleri tüm terapilere bedel oluyordu.

''Yaşlı bir dostun olarak. '' dedi kadın. ''Seninle gurur duyan bir dostun olarak. ''

Seyran, birilerinin onun mücadelesini fark etmesinden duyduğu minneti hala aşamıyordu. Zamanında o kadar fark edilmemiş, mücadeleleri o kadar hafife alınmıştı ki, bu yeni duruma alışmak hala zor geliyordu.

''Can'ın okulundan bahsederken, gözlerin nasıl da güzel parladı öyle az önce. Aklıma hemen ne geldi biliyor musun? '' Kadın sandalyesini Seyrana doğru yaklaştırdı biraz daha. Sesine gizli bir heyecan karışmıştı. Sır verir gibi eğilip; ''Bana okuldaki ilk gününü anlattığın o gün. O gün de aynı böyle parlıyordu gözlerin. '' dedi. ''Ama korkuyordun da. Okul hayali senin camdan biblondu. Avuçları arasında o bibloyu kırmadan tutabilmek için tir tir titreyen minik bir kız çocuğuydun. Kırılsa ne olacaktı ki sanki? Sen, cam parçalarını kusursuz birleştirmeyi de iyi biliyorsun Seyran, hep bildin. ''

Seyran, hafif makyajını yoklamak ister gibi dolan gözlerinin altını, parmakları ucuyla sildi.

''Parçaları birleştirmek mesele değildi de...'' dedi gülümsemeye çalışarak. ''Her seferinde mutlaka parmaklarımın yara içinde kalması beni çok ama çok yoruyordu. Neyse ki yara almanın, iyileşmenin en büyük adımı olduğunu tecrübe etmiş oldum. Artık ne kırılanlara, ne de tamir ederken harcadığım çabaya üzülmüyorum. Çünkü hepsinin güzel bir karşılığı var hayatımda. ''

Yalı KatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin