Öncelikle herkese merhaba ! Özel hayatımda işler birazcık karışıp yoğunlaştığı için ufacık geciktim, özür diliyorum hepinizden. Bölümü bugüne yetiştirebilmek için de en hızlı şekilde toparladım o yüzden lütfen bölümün yazım yanlışı, anlamsal tutarsızlıklar gibi kusurları varsa affedin. 🤍
Bu bölüm aslında biraz daha uzun olacaktı ama bölerek atmaya karar verdim. Herhangi bir sorun çıkmazsa devamı da en kısa sürede gelmiş olacak zaten. Sabrınız ve desteğiniz için çok ama çooook teşekkür ederim. Bölümün içinde Ferit'in de söylediği gibi; ben dinlenirken siz, siz dinlenirken de ben direksiyonun başındayım. Böyle böyleee hayallerde buluşacağız. Ben daha fazla spoi vermeden sizi bölümle baş başa bırakayım. Keyifli okumalar ! 🤫🫠🤍🥹
Ferit, nihayet telefonunu açtığında, Tuğçe'nin mesajlarını ve sayısız aramasını gördükten sonra soluğu yalıda aldı.
Seyran çoktan tüm hırsı ve öfkesini adımlarında parçalayarak, yok ederek eve gelmişti bile. Terastaydı. Bembeyaz bir güvercini ürkek dokunuşlarla sevip, bir şeyler mırıldanıyordu. Ferit, telaşla girdiği odalarının kapısında kalakaldı. Seyranı öfkeli, hırçın, asık suratıyla beklerken, gördüğü manzara bambaşka olmuştu. Seyran, sırtına aldığı turuncu şalı bir yandan sıkı sıkı tutarken, diğer elinin parmak uçlarıyla da güvercinin küçük kafasını okşuyordu.
Ferit ağır ağır yaklaştı teras kapısına. Seyranın, dilsiz bir canla konuşurken ki nazik sesi kulağına şarkı gibi geliyordu.
''Uçamadın mı sen? Korktun mu yoksa? '' derken güldü kendine Seyran ''Tembellik de ediyor olabilirsin gerçi. Hafif de kilo var tabi. Yine de bi bakalım sanaaa. '' Kanadını usulca kontrol etti güvercinin.
Ferit, Seyranın şiddetlenen rüzgarla birlikte uçuşan saçlarını seyrederken bir çocukluk hayalini izler gibi tebessüm etti. Güzelliğiyle başını döndüren karısının güzel kokusu, şimdi tüm İstanbul boğazına bir rüzgarla yayılıyordu sanki. Şehir güzeldi sebebi Seyrandı. Her telaş güzeldi sebebi Seyrandı.
Seyran, güvercini izleyen gözlerini kaldırdığında Feritin geldiğini fark etti. Çok ince bir sızıyla harmanlanmış tebessümü doğdu yüzüne. Ferit bu tebessüme bile şükrediyordu ama altındaki kırgın ve yorgun bakışı da yine en iyi o tanıyordu. Pelini görmek Seyrana ne hissettirdi kestiremiyordu Ferit. Geçmişte yaşanan onca şey, yaptıkları, söyledikleri aklına geldikçe acı dolu bir girdabın kendisini savunmasızca içine çektiğini hissediyordu.
''Bak bir misafirimiz var. '' dedi Seyran, hiçbir şey olmamış gibi. ''Gel de merhaba de. ''
Ferit de çıktı terasa, güvercinin diğer tarafına geçip baktı:
''Uçmuyor mu? ''
''Geldiğimde burdaydı. Hiç hareket etmedi. Bir sorunu var ama çözemiyorum. '' Sıkıntıyla iç çekti Seyran.
''Abiyi arıyım hemen, o bilir kime götürüleceğini, ne yapılacağını. '' derken vakit kaybetmeden telefonunu çıkardı cebinden Ferit. Gergindi. Seyranıın tepkisinden, o tepkiye karşı sonsuz savunmasızlığından korkuyordu. Ama bunlardan daha baskın bir his vardı; Öfke. Seyranı üzen her şeye duyduğu sınırsız öfke, Feritin kontrol etmek için içten içe yandığı bir hara dönüşüyordu. Güvercinin sakinliğinde teselli bulan karısına eşlik etmek için Abidini arayıp odaya çağırdı. Abidin iki dakika içinde elinde kafesle geldi.
Seyran hayretle Abinin gelişini, kafesi, çok çabuk bir şekilde güvercini alıp gidişini izledi. Ferit rahat bir şekilde terastaki betona oturduğunda, güneşinin aydınlattığı karısına baktı;