31

1.5K 134 37
                                        

"Veda etmeye bile gelmeyecek misin?"

Lisa Jennie'nin mesajını okuduktan sonra cevapsız bırakarak telefonu kendinden uzaklaştırdı. Sadece ona kızgın olduğu için değil, onu bir kez daha görürse veda etmenin mümkün olmadığını bildiği için havaalanına gitmek istemiyordu. 

5 gün boyunca hiçbir mesajına ve aramasına dönmedikten sonra buna cevap vermesi saçma olurdu zaten. Büyük ihtimalle Jennie'yi sadece ailesi uğurlamaya gidecekti çünkü Jisoo da durumu ondan önce başkasına söylediği için Jennie'ye kızgındı. Lisa hissettiği öfkeyle durumu Jisoo'ya hemen söyleyerek Jennie'yi daha da zor durumda bırakmıştı. Gerçi yine de Jisoo'nun sonunda Jennie'ye kıyamayıp havaalanına gideceğini hissediyordu. 

Öyle de olmuştu. Her ne kadar gitmemek için dirense de Jisoo Jennie eşyalarına x-ray'den geçirirken havaalanının kapısında belirmişti. Jennie eşyalarını cihazdan alıp tekrar dışarı çıktı ve hüzünlü bir ifadeyle Jisoo'ya bir iki adım attığında Jisoo pes edip arkadaşına sıkıca sarıldı.

"Sana hala çok kızgınım, bu bir affetme sarılması değil."

Jennie gözyaşları arasında hafifçe gülerek sordu. 

"Ne sarılması o zaman?"

"Bu, "sen bir aptalsın ama yine de seni çok özleyeceğim" sarılması." dedi Jisoo ağlamaklı bir sesle. 

Birbirlerinden ayrıldıklarında Jisoo etrafına baktı. 

"Lisa gelmedi mi?"

Jennie üzgün bir ifadeyle başını salladı. 

"Hayır, gelmesini beklemiyordum ama yine de..."

"Yine de gelmeliydi." diye tamamladı Jisoo. 

"Bana çok kızgın."

"Haksız sayılmaz ama birbirinizi bir daha ne zaman göreceksiniz belli değil."

"Sanırım bunu umursamıyor."

Jisoo elini Jennie'nin yüzüne koydu ve teselli etmeye çalıştı. 

Jisoo, dostça bir şekilde Jennie'ye dönerek, "Ona kızma Jennie," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Hepimiz hayallerinin peşinden gitmeni istiyoruz, ancak Lisa'nın durumunda bu gerçekten de zor bir durum. Senin hayallerinin gerçekleşmesi, onunkilerin hayal olarak kalması demek. Yine de gitmene izin verebilmesi aslında onun için büyük bir fedakarlık."

Jennie, içinde bir umutsuzluk hissiyle, başını hafifçe salladı. "Biliyorum," diye fısıldadı sessizce.

"Ben bencil biri miyim Jisoo?"

Jisoo, onun endişeli bakışlarına karşı anlayışla gülümsedi. Arkadaşının kafasında bu soruyla uzun bir yolculuk yapmasını ne olursa olsun istemiyordu.  

"Bencil biri değilsin, Jennie," dedi samimi bir ses tonuyla. "Bu durumda, herkesin farklı duyguları var ve herkesin hayalleri önemli. Senin gitmen, kendi hedeflerine ulaşman anlamına gelse de, Lisa için de bu durumun zor olduğunu anlamalısın."

"Ben...aramızdaki şeyi sürdürmeye hazırdım." 

"Biliyorum, ama eğer onun istediği bu değilse buna saygı duymalısın."

Jennie Jisoo'nun yüzüne bakıp biraz daha şiddetli şekilde ağladı ve arkadaşının boynuna sıkıca sarıldı. 

"Beni son kez teselli etmiyorsun değil mi Chu?"

"Eğer teselli istersen her zaman buradayım ama sadece yüz yüze randevu verebiliyorum," diyerek kıkırdadı Jisoo ancak gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. 

Jennie, aklında geride bıraktığı insanların yüküyle uçağa binerken, zihninde bir karmaşa yaşadı. 

Uçağın kapısından içeri adım attığında, bu ağırlık onun içini sardı. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı, kendini sakinleştirmeye çalıştı. Dostlarının ve ailesinin desteğini, hedeflerine ulaşmak için bir motivasyon kaynağı olarak düşündü. Ancak, içindeki vedanın ve ayrılığın acısı, onun zihninde bir dönem daha yer etti.

Koltuğuna yerleşirken, uçak havalanmaya başladığında, Jennie, geride bıraktığı insanların hatıralarıyla sakin sakin yüzleşmeye başladı. Şehri, insanları ve hayatını geride bırakırken, bir yandan da önüne bakmanın heyecanı ve umudunu hissetmeye çalışıyordu.

...

Lisa, Jennie'den ayrıldıktan sonra hayatının bir enkaza döndüğünü hissediyordu. Sürekli olabilecekleri şeyleri yarım bırakışını hatırlayarak Jennie'ye karşı öfke dolu hissediyordu. Jennie gideli çok olmasına rağmen, ona olan aşkının hiç eksilmediğini ve bir lanet gibi etrafını sardığını fark ediyordu.

Her sabah, yatağından kalkmak bile onun için ağır bir görev haline gelmişti. Jennie ile geçirdiği her an, onun zihnini tırmalayan ve başka düşüncelerin içeri geçmesine izin vermeyen bir dikenli tel gibiydi. 

Jennie'ye olan öfkesi, onun duygusal enkazı içinde bir fırtınaya dönüşmüştü. Ama aynı zamanda, onun için hiçbir zaman yok olmayacak bir aşkın varlığını da fark ediyordu. Onun yokluğu, Lisa'nın içinde açılmış olan derin bir yaranın kanamasına sebep oluyordu ve bu yara, zaman geçtikçe daha da derinleşiyordu.

Onun hayallerine destek olmak için kendi hayallerini hiçe saydığını hatırladıkça kendisi hakkında ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. İçinden bir ses doğru olanı yaptığını söylerken diğeri bir korkak gibi davrandığını söylüyordu. Tam o sıralarda aklına Jennie'nin Ari'yi tutarken yüzünde oluşan gülümseme geliyor, o an kurduğu hayaller yüzünden kendini aptal gibi hissediyordu. 

"Jennie her zaman büyük şeyler başarmak istiyordu, burada, bu küçük şehirde kalıp benimle olmakla yetinmesini mi bekliyordum?" diye soruyordu kendine. 

Kendisi aynı durumda olsa ne yapacağını düşündüğü an, Lisa'nın zihninde bir dizi karmaşık duygu oluşuyordu. Kendi duygularını ve Jennie'nin kararını anlamak, onun için gerçekten zorlu bir mücadeleye dönüşmüştü. Kendi içindeki bu savaşla yüzleşirken, Lisa, belirsizlik ve kafa karışıklığıyla dolu bir ruh haline bürünmüştü.

Kendi duyguları ve hayalleriyle Jennie'nin hayalleri arasında gidip gelirken, içinde bir kırılganlık ve belirsizlik hissetti. Acaba kendi hayallerini bir kenara bırakıp sevdiği kişiye destek vermek mi yoksa kendi mutluluğu için yola devam etmek mi doğruydu?

Sonra belki de yeterince savaşmadığı aklına geliyordu. Onca mesafeye rağmen deneyemez miydi? Biraz daha fazla çalışıp Jennie'nin yanına gitmeyi düşünemez miydi? Jennie uçağa Lisa'nın onun uğruna savaşmaya bile değmeyecek biri olduğunu düşündüğünü sanarak mı binmişti? Tüm bu sorular onu nefessiz bırakıyordu. 

Öfkeleniyordu, kızıyordu, ağlıyordu ve her şeye lanet ediyordu ama günün sonunda her zaman kendini Jennie'yi affederken buluyordu. 


The Baby Project |jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin