"Ayhaaaaaannnn, ağzını yüzünü dağıtcam artık senin köpek soyuuuu.."
Yine arkamda sinirden kuduran birini bıraktığım için gülerek köşeyi döndüm. Her gün kesin birini sinirden kudurtuyordum, onlarda hiç şakadan anlamıyordu ama.
On dokuzuma yeni girmiştim, ayın başında doğum günüm vardı hatta. Kimse kutlamadı orası ayrı, ana baba sizlere ömür. Anamın en büyük ablası yetmişlik Şefika ile yaşayıp gidiyoruz. Sırrımı rahmetli anamdan başkası bilmiyordu ama.
Beni çok sever, bu mahallede bir onunla uğraşmam birde Yasemin teyze var oğlu hapiste olan, ona dokunmam. Geriye kalan herkes piçliğimin payını alır.
Donuna zil taktığım amcalar mı, yoksa saksılarının kumunu döküp gübre doldurduğum teyzeler mi beddua etti bilmiyorum. Köşeyi döndüğüm gibi birine çarptım ve kıçımın üstüne çakıldım, tutmaya tenezzül bile etmemişti.
Dalyan gibi adamdı ama sol kaşının ortasından kulağının yanına kadar uzanan yara izi onu korkutucu bir hale getirmişti. Laf söyleyemememin tek sebebi buydu.
Adam bana küçümser bir bakış atıp uzaklaştı, bende güzelim kıçıma yapışan tozları silkeleyip ayaklandım ve işyerime doğru yola çıktım. Marangoz bir abinin yanında kalfaydım ve işime bayılıyordum.
Artan tahta parçalarından boş vakitlerimde arabalar, tekneler, trenler, kurşun askerler yapar yetimhanedeki çocuklara hediye ederdim. Ustama söylediğimde hemen izin vermişti, kıyamazdı çocuklara. Onun da hiç çocuğu olmadığı için evlat edindiğini sonradan öğrenmiştim.
Şeker gibi adamdı, ilk eşek şakamı yaptığım gün o da bana kalp krizi şakası yaptığı için tövbe etmiştim ustama şaka yapmaya. Aklım götüme düşmüştü, gerçek sandığım için ağlamıştım bile.
Bugün iki tane montaj vardı, eşyaları kamyonete yükleyip yola çıktık. Evine gittiğimiz genç kadın beni uzun uzun süzmüştü, az buçuk giderimiz vardı bizimde.
Evden çıkarken ustam görmeden elime kağıt tutuşturduğunda ustamı yollayıp evin kapısına geri döndüm. İlk çalışta açılmıştı, kağıdını geri verdim eline.
"Sağolun hanımefendi ama benim o taraklarda bezim yok, kendimi ilerideki eşime saklıyorum." Ağzı açılıp kalmıştı, pat diye suratıma kapattı kapıyı.
Aşağıya indiğimde ustam gülüyordu, kafamı salladım bende gülerek. Ara ara olurdu böyle, bende her seferinde reddederdim. Hep aynı yalanla, biliyordum çünkü kimse normal karşılamazdı beni.
Akşama doğru atölyeye döndüğümüzde kapıda sabah çarptığım adam duruyordu. Ustam araçtan inip erkeksi bir kucaklamayla sardı kollarını dalyan gibi adama.
Suratındaki samimi gülümsemeyle o da ustama sarıldı, ben alet çantasını içeri taşırken bana inceleyen bir bakış attı.
"Abi çıkınca gel demiştin, biliyorsun ikiletmem lafını. Geldim yine kapına."
Ustam gülerek içeri çekti adamı, bana da ikisine çay getirmemi söyledi. Onlar sohbet ederken iki sallama çay yapıp koydum önlerine fincanlarını. Üstümdeki tulumu çıkartıp normal kıyafetlerimi giyindim, o an o tanıdık ağrıyı ve iğrenç ıslaklığı hissettim.
Şu an olmazdı, hiç sırası değildi yani. Altımda açık gri bir kot olduğu için hızla tuvalete koştum, ikisi de bana şaşkınca bakmışlardı.
Altıma peçete koyup ara sokaklardan eve girdim, çamaşır işi bende olduğu için teyzem fark etmezdi. Hemen duşa girip temizlendim ve bu zamanlar için kullandığım şeyleri sakladığım kutuyu çıkarttım.
Pedi kadın kiloduna takıp giyerken ofluyordum bıkmışlıkla, şimdi bir hafta bu donları giymek zorundaydım. Altıma bol bir eşofman giyinip sofrayı kuran teyzemin yanına gidip yardım ettim.
Birlikte sofraya oturduğumuzda gülüyordu yine, demek şikayete gelmişlerdi.
"Oğlum, bir gün dövecekler seni bak. Adamın çatalına rüzgar gülü takmak nedir çocuğum?" Kahkahasıyla benimde dudağım kıvrıldı.
"Napiim Şefomm, adamın toto olduğu gibi meydandaydı. Dekorasyon yaptım bende, hemen sinirlendi o da." Bana 'sen adam olmazsın' bakışı atıp tabağına döndü.
"Şefoommm, senin maharetli ellerine kurban olurum. Şu kuru fasulyeyi senden güzel yapanı tanımadım dünyada bee." Uzattığım tabağıma bir kepçe daha koyarken mutlu mutlu sırıtıyordu.
Yemek sonrası yaptığım kahvelerimizi balkona koyduğumda teyzem elinde telefonuyla geldi, tüm yaşlılar gibi tuşlu telefon kullanıyordu hala.
"Ayhan'ım, şurdan Yasemin teyzeni bir çevir bana. Oğlu mahpustan çıkmıştı bugün, bir gözün aydın diyeyim." Arayıp verdim eline telefonu, kahvemi içip içeri girerken teyzem hala konuşuyordu.
Sıcak su torbasını alıp yatağıma geçtim, canı çıkmış laptobumu kucağıma aldığımda hemen dizimi açtım. Bu diziye iyi sarmıştım bu aralar.
Elimi karnımdaki sıcak su torbasının üstüne koyup dikkatimi ekrana verdim. Adam kadını öyle bir öpüyordu ki, bir an kadının yerinde olmak istedim.
Bu dolgun dudaklarım kimseye yâr olmamıştı maalesef, bazen merak ediyordum bu yüzden. Nasıl hissettiriyordu?
Islak mı, yumuşak mı, hoşuma gider miydi acaba?
Bir adam yada bir kadın tarafından öpülmek nasıl bir duyguydu?
Kalbim hızlanır mıydı, yoksa bir his uyandırmaz mıydı bende?
Ben bunları düşünürken adam kadını yatağa götürmüştü bile, aklıma bugün çarpıştığım adam geldi. Yüzündeki yara izi olmasaydı bir aktör olabilecek kadar hoştu.
Dudakları etli ve koyu renkti, vücudu da oldukça kaslıydı. Boyu normal olsa da benden uzundu tabi ki, ama onda en çarpıcı olan şey gözleriydi. Çok açık bir maviydi, uzaktan bakan beyaz derdi.
İçimden taşan istekle elimi erkekliğime attım, bu özel günlerin ilkinde hep böyle olurdum. Delicesine azardım her şeye, ekrana baksam bile aklımda sadece o güzel gözler varken sona ulaştım.
Sabah olup yine atölyeye gittiğimde beni büyük bir sürpriz bekliyordu. Dünkü adam atölyede, üstündeki tulumla etrafı düzenliyordu. Bende onu izliyordum, beni fark ettiği gibi yanıma geldi.
"Hoşgeldin çırak, usta geç gelecekmiş. Sevim ablanın mutfağına başlayın dedi bana." Kafamı salladım ve üstümü giyinmeye geçtim.
Altımdaki kadın çamaşırını unutup soyunduğumda arkamdan gelen küfrü duymam bir olmuştu. İlk günden yakalanmak ancak benim yapabileceğim bir aptallıktı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimsiz
General FictionHerkese çektiren mahallenin piçi hapisten yeni çıkan ağır abiye kafayı taktığında sabrını sınamaktan çekinmiyordu.