Sinan beni evden alıp işyerimize götürürken ikide bir gülümsüyordu, ben tedirgin ve heyecanlıyken o mutluydu. Ayarlamaları halletmişti ve yarın iş çıkışı imam nikahımız olacaktı, büyük bir heyecan vardı bende...
İş gününün nasıl geçtiğini anlamadım, çıkışta mahalledeki kuyumcuya çektiğinde arabayı şaşırmıştım. İnip kapımı açtı ve belimden tutup beni kuyumcuya soktu.
Kuyumcu abi Hataylı ve iri yarı bir adamdı, açık gömleğinden görünen iri bir altın zincir takıyordu. Elinde de serçe parmağında iri bir altın yüzük vardı.
"Hoşgeldiniz gençler, ne bakıyoruz bakalım." Sinan beni kolunun altına çekip sırıttı.
"Valla gülüme yaraşır bir alyans, bir de kolye alacağız." Adam ikimize hafif bir gülümsemeyle baktı, arkasını dönüp bir sürü alyansın olduğu tabakaları çıkartıp tezgaha dizdi.
"Siz buradan seçin, boyunu ayarlarız gençler. Bunları beğenmezseniz de, zulamda bir kaç çeşit daha var." Sinan gülüp yüzüklere bakmaya başladığında bende baktım.
Bazıları çok düzdü, bazıları da çok işlemeli. Sade ama şık bir yüzük daha güzel olurdu, ne de olsa bir ömür parmağımda olacaktı. Öyle umuyordum en azından...
"Gülüm bunu bir tak bakayım."
Verdiği yüzük bir harikaydı, cidden elimde de süper durmuştu. Taktığım yüzüğü ona göstermek için döndüğümde hayran hayran beni izlediğini gördüm.
Kızaran yanaklarımla yüzüne bakarken elini omzuma atıp hafifçe sıktı. Bende minik bir tebessümle yüzük takılı elimi gösterdim ona. Büyük bir gülümseme oluştu yüzünde, elimi dudaklarına götürüp öptü sakince.
"Beğendiniz galiba, isterseniz birisini taşlı yaparız." Sinan kafasını iki yana salladı.
"Yok abi, böyle gayet güzel. Gülümün ellerinde harika durdu, alalım bunlardan biz. Olur mu güzelim?" Bana sormasıyla kafamı salladım sadece.
"Birde kolye istiyoruz, ucunda ufak bir gül olsun." Adam sırıtıyordu.
"Güle gül alınmaz oğlum, romantikliğin bokunu çıkartma. Bırak oğlan kendi beğensin, gel abim bak buradaki modellere sen."
Minik bir kolye ucu vardı, taşlarla kaplı bir dairenin içinde S harfi... çok hoşuma gitmişti. Parmak uçlarımla hafifçe dokunduğumda adam çıkartıp tezgaha koydu, Sinan'ın gözleri ise kemirdiğim dudaklarımdaydı.
"Güzel bir kolye ucu, halkadaki taşlar pırlanta. Özel yapım, zinciri kısa mı olsun uzun mu delikanlı?" Derin bir nefes alıp göğüs kafesimi gösterdim, kalbimin üstüne kadar inmesini istiyordum.
"Buraya kadar uzun var mı?" Adam başıyla onaylayıp büyük bir tepsi çıkarttı, kadife örtünün üstünde çeşit çeşit uzun zincirler vardı.
"Bunu al güzelim, senin gibi zarif." Sinan'ın gösterdiği zincir gerçekten zarifti, hoş duruyordu. Adam ucu zincire geçirip boynuma tuttu, beğeniyle başını sallayıp teraziye koydu.
Hesap kitap yaparlarken benim elimi cebime attırmadı hiç, ödemeyi yapınca belimden tutarak yine arabaya yönlendirdi beni. Derin bir iç çekip boynumdan öptü sıkıca, huylandığım için boynumu kısmıştım.
"Şu bir hafta geçsin, seni koynumdan ayırmadan öylece oturacağım. Yemek içmek geri dursun, kokunla doyup yaşayacağım ben." Yüzüne gülümseyerek bakarken dudaklarımı ısırıyordum.
"Yarın nikah olacak ya, çok heyecanlıyım. Ellerim falan terliyor hep, orada da böyle olursam ya?" Gülüp saçlarımı geri itti.
"Olsun güzelim, evlenirken heyecan yapmayacaksın da ne zaman yapacaksın?" Omuz silkip oynadığım ellerime baktım.
"Evrakları hazırladım, yarın işten sonra eve uğrar alırız. Hoca sorarsa gösteririz, elimizde olsun. Bizim iki de şahide ihtiyacımız var biliyorsun değil mi?" Kaşları kalkıp ağzı aralık kaldı, elini alnına vurdu.
"Ben onu unuttum yaaa, Remo var onu alırız... başka kim olur?" Omuz silktim.
"Reşat'ı alsak, olmaz mı?" Gülen yüzüyle onayladı beni.
"Olur güzelim, sen iste oldururum ben." Uzanıp yanağından öptüm, içimden gelmişti. Bana içi giderek bakıp arabayı çalıştırdı, yüzüne oturan gülümseme ışık saçıyordu sanki.
"Yarın oluyor o zaman.... nikahımız..." sesimdeki heyecanla sırıtan Sinan son kelimemi tekrarladı.
"Nikahımız...." büyük bir iç çekişle yola koyuldu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimsiz
General FictionHerkese çektiren mahallenin piçi hapisten yeni çıkan ağır abiye kafayı taktığında sabrını sınamaktan çekinmiyordu.