12. bölüm

5.3K 381 10
                                    

Sabah atölyeyi açtığımda rahat bir nefes alabilmiştim, beyimiz bugün annesiyle bir yere gidecekti çünkü. Usta sonunda geldiğinde hemen çocuğunu sordum.

"İyi oldu sonunda, mikrop kapmış sıpa. Hanım da korkmuş ateşi yükselince, hastanede kaldılar bir gece ama şimdi iyi." İçim rahatlamıştı, telefonla arayıp sormuştum ama yüz yüze gibi olmuyordu haliyle.

Ustama bir bardak çay doldurup verdim ve kesimlere başladım. İki elbise dolabı ve bir şifonyer vardı yarına hazır olması gereken. Ustamla hallettiğimizde çıkma saatim de gelmişti ve ter içindeydim.

"Ayhan, sen çık oğlum. Ben kapatırım bugün, zaten her şey tastamam." Başımı sallayıp üstümü değiştirdim, eve giden yolda kafamı bile kaldıracak halim yoktu.

"Şşttt güzellik, gideceğin yere kadar eşlik edeyim mi?" Kalın bir ses gevşekçe laf attığında kaşlarımı iyice çatıp arkamı döndüm sertçe.

Yüzündeki yaraya rağmen yürek hoplatan bir gülümsemeyle bana bakan Sinan elleri cebinde, güzel bir gömlek giymiş olarak üstüme doğru yürüyordu.

Gömlekten belli olan kaslarında gözlerimi gezdirdim, yutkunuşumu fark etti mi bilmiyorum ama gülüşü iyice büyüdü. Altındaki koyu renk kotu da oldukça iyi sarmıştı kalın bacaklarını.

Yüzüme yavaş yavaş yükselen kanla, gözlerimi gözlerine çevirdim. Sağ gözünü kırpıp dudağını ısırınca gözlerim kalın dudaklarına kaydı. Bir anda yolun ortasında adamı gözümle yediğimi fark edip arkamı döndüm.

"Konuşmuyor muyuz?" Sakin adımlarla yürürken yanımda eşlik ediyordu.

"Neden konuşmayalım, sadece yorgunum ve evde yatıp dinlenmek istiyorum." Gerçekten yorgundum, çok yorgundum hem de.

Duş alıp uyumak istiyordum sadece ve güzel bir yemek yemek istiyordum. Açlık karnıma ağrı sokuyordu artık, öğlen yediğim herşey buhar olmuştu sanki.

"Duş al, sonra seni bir yere götürmek istiyorum." Merakla ona baktım, yüzü çok çarpıcıydı. Sert bir yakışıklılığı vardı, buz mavisi gözleri daha da çarpıcı hale getiriyordu onu.

"Ama yorgunum, yarın gitsek." Kocaman gözlerle ona baktığımda alt dudağını ağzına alıp yüzüme baktı, sanki kendini sıkıyor gibiydi.

"Seni yormayacağım merak etme, sadece kısa bir süre tutacağım seni. Sonra gerekirse odana kadar taşırım."

Güldüm sözlerine, azıcık uğraşasım gelmişti. Koluna girip bayılıyor gibi ağırlığımı ona verdim, hemen yakaladı beni. Sırıtarak yüzüne baktım, hafif bir telaş geçip gitti gözlerinden. Numara olduğunu fark ettiği gibi sırıttı.

"Taşı beni yiğidim, o kasları boş yere büyütmedin herhalde." Ben şaka yaparken aniden kucaklanmamla çığlığı basmam bir oldu.

"Sinan, biri görecek indir çabuk. Şakaydı, şaka." Telaşla etrafa baktığımı görüp beni çocuk gibi havaya atıp tuttu, bir çığlık daha attım.

Sonunda ayaklarım yere değdiğinde rahat bir nefes almıştım. Sırıtan yüzüne bakıp sinirle ofladım, kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Kokusu değişik gelmişti, o hoş koku değildi şu an aldığım koku.

"Sen birisiyle miydin?" Kaşlarım çatık sorduğum soruyla hayretle yüzüme baktı, omzuna doğru burnumu uzatıp gelen kokuyla yüzümü buruşturdum.

"Nasıl anladın diyecektim ama, kokudan fark ettiğini çok belli ettin. Arkadaşıma gittik annemle, onun kokusu geçmiş sarılınca. Rahatsız mı oldun?" Gözlerine dik dik bakıp bakışlarımı başka yöne çevirdim, hoşuma gitmemişti.

"Sevmedim bu kokuyu sadece." Saçlarıma giren burnuyla geri çekildim, ter içindeydim.

"Senin kokun sinse keşke üstüme, mis gibi kokuyorsun. Olgun bir şeftali gibi, tatlı tatlı." Dudaklarım yukarı kıvrılırken ona dönmemeye çabaladım.

Beni daha da kendine çekerken karşıdan gelen Reşat bizi fark etti, yaşı benden büyüktü ama kafası kırıktı. Hep şaka yapardı bana, bende ona tabi.

"Nabıyon oğlancı, gül gibi çocuğu kapmış götürüyon.." gevşek konuşmasıyla ikimizde gülmüştük, kalbinde piçlik yoktu.

"Sen ne yapıyorsun çeyrek altın, sap takılmaya devam mı?" Reşat gülerken ikimize eliyle selam verdi ve yoluna devam etti.

"Eeee, haklı. Kaptım gülümü.."

SevimsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin