Şefika hanımcığımı oturtup herkese çorba servis ederken hin hin gülümsedim. Kimse bana dikkat etmese de yüzümü toparlayıp sandalyeme yerleştim, adının Sinan olduğunu öğrendiğim adam sağımda kalmıştı.
Onu biraz terletmek için sandalyemi iyice yakınına çektim, sağ kolum sol eline dokunuyordu arada. Anlamaz gibi yüzüme bakıp çorbasına döndü, içimden gülerek dışımdan surat astım.
"Ben bugün mezarlığa gittim biliyor musun Şefomm, beni üzenleri, bana ters konuşup anlayışsızca davrananları anne ve babama şikayet ettim. Bazı anlatacaklarım da vardı, dertleşmiş oldum ailemle." Yasemin teyze ve teyzem buruk bir tebessümle bana bakıp iyi yaptığımı söylerken, yanımda duran beden kasılmıştı.
"Neyse ki gönlü büyük bir insanım da, beni üzen herkesi hemen affediyorum. Değil mi Şefoommm, affetmek erdemdir diyorsun hep bana sen."
"Tabi oğlum, af dilemese bile karşındaki sen affedince günahları silinir. Sen erdemli bir hareketle seni üzenin günahını siliyorsun affederek." Teyzem hafif bir gülümsemeyle elimi tutup sıktı.
"Çorban soğuduysa değiştireyim mi Sinan, sıcak daha güzel oluyor." Ona ismiyle seslenince bana dönen gözleri yüzümü turladı. Sakalsız ve yumuşak duran yüz hatlarımı turlayıp başını olumsuzca salladı.
"Yok, iyi gayet. Ellerinize sağlık teyzem, çok lezzetli." Teyzem de gülümseyip çorbasına döndü.
Ana yemeğe geçince tavuk ağır olduğu için yine ben servis ettim, ilk Sinan beye servis ediyordum hep. Şeref konuğu muamelesi yapıyordum.
"Göğüs mü, kalça mı?" Yüzüme anlamsızca bakıp kalınca tavuğu gösterdim.
"Kalça olsun..." sesi biraz sertti. Gülüp kalçadan servis ettim, patates ve biberlerden de tabağına koyup hanımlara döndüm. Aralarında sohbete dalmışlardı, ikisi de göğüs sevdikleri için onlara da servis edip kendime sırt kısmını aldım.
Tavuğun bu kısmını kimse sevmese de benim hoşuma gidiyordu, dişlerimle sıyırmak ve cuk cuk sesler çıkartmak komiğime gidiyordu hep.
"Sen onu mu yiyeceksin, et bile yok üstünde.." kaşlarını çatmış tabağıma bakıyordu.
"Ben sırt seviyorum, ne kalça ne göğüs bana göre değil. Anlarsın ya.." ona göz kırpıp çatalımdaki patatesi ağzıma attım. Ağzında lokması varken öksürük tutan adama içimden kıs kıs gülüyordum, dışımdan ise hafif hafif sırtına vurup bir yandan da su uzatıyordum.
"Tamam, iyiyim." Sırtını hafifçe okşayıp yine dibine oturdum.
"Sağol, ters yöne gitti bir an." Gülüp biberi sapından tutup havaya kaldırdım, tek lokmada dibine kadar ağzıma alıp ısırdım. Hareketimle dudağını yalayıp önündeki bibere uzandı, bıçakla kesip yerken sırıtmamak için zor tutuyordum kendimi.
"Senin sırtının da maşallahı varmış, hapishanede spor salonu mu vardı yoksa?" Bacak bacak üstüne atıp sırtına yandan bir bakış attım, gözleri kısıldı.
"Yoktu tabi ki, ne arasın. İş yapmaktan oluyor hep, orada da marangozluk yaptım dışarıdaki gibi." Sert sert konuşuyordu ama iştahla da yemeğini yiyordu.
"Sinan oğlum, bak sarmaları Ayhan sarmıştı önceden. Eli lezzetlidir, her yemeği yapar canım oğlum." Şefoma bir öpücük attım, Yasemin teyze bu hallerimize alışık olduğu için gülerek bakıyordu.
Onlar yine konuşmaya başlayınca sarma tabağındaki servis maşasıyla tabağına bir kaç sarma koydum Sinan beyin, gülümseyip kibarca teşekkür etti. Yedikçe beğenisi belli oluyordu, hoşuma gitmişti iştahla yemesi.
"Elimden her iş geliyor valla, beni alan yaşadı demi teyzem... çamaşır, bulaşık, yemek, ütü, temizlik, herşeyi yapıyorum." Kadınlar gülerken onları keserek yanımdakine kaçamak bir bakış attım. Bana bakıyordu, bingooo..
"Mutfakta aşçı, işte işçi, evde hizmetçi, yatakta da hayvan gibiyimdir..." son cümleyi fısıldayarak söyleyince kaşlarını çatıp ayaklandı.
"Ayhan, bana bir lavaboyu göstersene sen. Elimi ağzımı yıkayayım." Ayaklanıp koridora çıktım hemen, banyonun önüne gelince kapıyı açıp içeriyi gösterdim. Elime sağlık pırıl pırıldı banyomuz.
"Bak özür dilerim, anladım. Yapma şu muhabbetleri, elimden bir kaza çıkacak yoksa oğlum." Dudağımı ısırıp kişisel alanına bir adım attım.
"Oğlum dersen benim de sana babacığım mı demem gerek Sinan?" Sert bir nefes alıp beni banyo duvarına itti, yüzümde ilk kez gördüğü piç gülüşle şaşırsa da toparladı.
"Korkmuyorsun da anasını satayım, ne istiyorsun? Şu muhabbeti kesmen için ne yapmam gerek onu söyle." Gülüp elimi kaslı koluna koyup okşadığımda kasları kasıldı.
"Hiç... hiç birşey. Sadece seninle oynamaktan sıkılana kadar sabretmen gerekiyor canım." Omzumu silkip gülerek aradan sıyrıldım ve onun bakışlarını hiçe sayıp masaya döndüm.
Ben afiyetle yemeğimi yerken o nemli yüzüyle içeri gelmişti, elimdeki sırtı dudaklarıma götürüp seslice emerek yüzüne bakıp teyzeme döndüm. İkimiz gülüşürken o öylece oturup beni izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevimsiz
General FictionHerkese çektiren mahallenin piçi hapisten yeni çıkan ağır abiye kafayı taktığında sabrını sınamaktan çekinmiyordu.