-Merhaba.
-Merhaba.
-Nasılsın Jungsu?
-İyi olmaya çalışırıyoruz. Sen nasılsın?
-Normal. Eee, döndün mü eve?
Güldü.
-Hmhm döndüm. Sen hâlâ dışarıda mısın? Rüzgârın sesi geliyor.
-Eve gidiyordum, Junhan bir kaç şeyin eksik olduğunu söyledi. Onları almıştım. Ne yapıyorsun şu an?
-Ben mi? Ne yapıyorum, güzel soru.
-Niye gülüyorsun?
-Çünkü şu an ne yaptığımı ben de bilmiyorum.
-Nasıl yanii?
-Bir şeyler çiziyorum kağıda, ama ne bilmiyorum.
-Jooyeon'u mu çiziyorsun yoksa?
Güldü Gunil.
-Hey, bunu da nereden çıkarttın?! Ondan artık hoşlanmadığımı söyledim, dayak istiyorsun.
-Tamam, şaka.
-Zaten şaka olmak zorunda.
-Az önce ne oldu biliyor musun? Marketteyken bir arkadaşımı gördüm ve yanına gittim. Bir kaç şey almıştı, biz konuşurken kasiyer yanımıza geldi. Bir şey almayacaksanız çıkın dedi ve arkadaşım da elindekileri gösterince kadın bize tip tip bakmaya başladı.
-Dur, ben de yaşadım aynısını.
-Sonra ben çıktım onu bekliyordum dışarıda, kadın bu sefer peşimden çıktı "Siz bir şeyler almadınız mı?" dedi. Ben de arkadaşım içerde deyince kadın bana bi bakış attı görmeliydin. Sonra arkadaşım çıkınca kadın bu sefer arkamızdan izlemeye başladı bizi. Yanii sanarsın çalıyoruz.
-Benimkisi biraz farklıydı.
-Yanii kardeşim belki geri bıraktık ya.
-Haklısın, böyle yapanlara sinirleniyorum.
~Ne çiziyorsun? Aa, bu şu yeni tanıştığın çocuk değil miii Gunil miydi adı?-Ne diyorsun Jooyeon ya?!
Tekrar güldü Gunil.
-Beni mi çiziyorsun sen?
-Ya yok ya, ne alakası var. Niye çizeyim ki seni?
~Yalan söyleme! Bak onun aynıs--Seni döverim çocuk, sus!
-Jungsu, çocuğu rahat bırak.
Bunu gülerken söyledi Gunil.-Gunil döverim ben bunu!
~Döv de görelim, kim kimi dövüyor!-Sus! Sana konuşma hakkı vermedim! Meşgulüm ben, işine bak.
~Gunil'le konuşmakla mı meşgulsünn?-Jooyeon bak sus.
-Jungsu, tamam uğraşma çocukla aa.
-Ama Gunil susmuyor bu!
-Tamam, nazik bir şekilde konuş gider o.
-Ama ya, of tamam.
-Jooyeon'cuğum bak gördüğün gibi arkadaşımla konuşuyorum. Lütfen kendi işlerinle ilgilenir misin?
~Tamam be, zaten sıkılmıştım ben.-Hıı, öyle gidersin.
-Hmm?
-Yok bir şey. Oh, ben sana bir şey soracaktım. Ama kabul eder misin..bilmem.
-Sorabilirsin.
-Yarın tatil ya hani, benimle saçımı boyar mısın?
-Nee?
-İstemiyor musun?
-Yok, yok hayır. İsterim tabii, sadece şaşırdım. Hangi renge boyayacaksın?
-Nardo gri düşünüyorum? Yakışır mı?
-Denemeden bilemeyiz sonuçta.
-Haklısın. Ama..ya yakışmazsa?
-Yakışmazsa ki; ben yakışacağını düşünüyorum, bence tekrar aynı renge boyayabilirsin. Zaten saçların boya değil miydi?
-Sen nereden biliyorsun ki?
-Junhan'dan.
-Haaa anladım. Aslında, ben uzun zamandır düşünüyordum ama yakışmaz korkusuyla boyamamıştım. Bir an özgüven patlaması yaşadım da.
Güldü Jungsu.
-Eminim yakışacaktır. Bana ne zaman buluşacağımızı mesaj atar mısın? İnternetim yok da.
-Şaşırmadım Gunil.
-Hhm, ne yapayım ya? Junhan'ınkinden kullanıyorum.
-Tamam tamam atarım. Ama şey, şartım var benim.
-Neymiş o şartın?
-Saçlarımı sen boyayacaksın.
-Ben mi boyayacağım?
-Hm, kendim mi boyayayım?
-Ben daha önce hiç saç boyamadım. Ya yapamazsam?
-Yaparsııın, ben sana gösteririm. Çok güzel yaparsın hatta. Bittiğinde eğer beğenirsem sana birkaç şey vereceğim.
-Neymiş onlar?
-Beğenirsem dedim, önceden söyleyemem.
-Pekâlâ, tamam. Oh, Jungsu ben eve geldim. Kapatmam gerek.
-Tamam Guniil.
-Görüşürüüüüz.
-Görüşürüüüüüz.
"Eee, ben sevdim bu Gunil'i." Jungsu kafa salladı. "Eğlenceli biri, onunla takılsan daha çok seversin." Kafa salladı Jooyeon. "İlk kez utanmadı..." Jooyeon kendi kendine mırıldanan Jungsu'ya baktı. "İlk defa utanmadı!"
Jungsu da Jooyeon'a bakınca, Jooyeon önündeki kitaba geri döndü. "Sen kafadan manyaksın. Gerçekten bak, zihinsel sorunların var." Jungsu kafa salladı. "Vallaha var." Jooyeon güldü. "Ama sen böyle güzelsin." Tekrar kafa salladı Jungsu. "İyi ki böyle güzelim..."
Çünkü Gunil benim için yeni bir başlangıç.
~khy.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚜𝚎𝚊𝚜𝚒𝚍𝚎, 𝚐𝚞𝚗𝚜𝚞
Randomdeniz kenarında kumların üzerine oturup kendince denize taş atarken senden önce davranan biri hayatını nasıl değiştirebilir?