"Hmm çok tatlı." Salonun tam ortasındaki masanın etrafına toplanmıştı hepsi. Seungmin, Jooyeon, Jiseok, Gunil, Jungsu ve Hyeongjun. Mutlulardı. Hepsi Jungsu ve Gunil'in yaptıkları, ortasındaki kalbin kırmızı draje ile yaplı kurabiyeyi yiyorlardı. Oldukça güzeldi tadı.
"Jooyeon yavaş ye. Kaçmıyor, herkese yetecek kadar var zaten." Jooyeon saymayı bıraktığı kurabiyeden bir kere daha yerken kafasını iki yana salladı. "O kadar güzel ki, vermem size." Jungsu yerinden kalkıp masanın üzerindeki tabağı masaya koydu. "Herkes yesin." Jooyeon umursamazca göz devirdi. Seungmibçn bu duruma gülümsedi.
Tabağın içindeki kurabiyenin birini aldı veikiye böldü. "Kalbimin yarısının sahibi." Hyeongjun'a uzattı kurabiyeyi. Hyeongjun kurabiyeyi aldı ve yedi. "Yerim seni." Seungmin kısaca saçlarını okşadıktan sonra devam etti yemeye.
"Ahh Gunil sanırım bir şeyi unuttum." Gunil kurabiyesini yerken konuştu. "Neyi?" Yerinden kalktı Jungsu. "Bekleyin geliyorum." Jungsu bildiği evde arkadaşının odasına girdi ve istediği şeyi aradı. Jiseok elindeki son kurabiyeyi ağzına attıktan sonra koltuğa oturdu.
"Oğlum, oğlum laan. Çok yedim yaa, of aptalım." Jooyeon güldü. "Kaç tane yedin?" Jiseok omuz silkti. "Salak şey." Yeni bir kurabiyeden ısırırken söyledi Jooyeon.
Jungsu elinde bir kutuyla geri döndü. "Biliyorsunuz oynamayı değil mi?" Elindeki kartları gösterirken sordu. Herkesten aynı anda 'evet' kelimesi çıkınca gülümsedi ve tekrar yerine, bağdaş yaparak oturdu. "Oha Uno mu?" Oturduğu koltuktan kayarak yerdeki yerini aldı Jiseok tekrardan. Jungsu elindeki kartları karıştırdı ve herkese dağıtmaya başladı.
"Jungsu sen hâlâ öğrenememişsin." Seungmin sırıtırken kartlarını inceledi. Gunil sordu. "Neyi?" Kendisine gelen kartlara aşkla bakarken cevap verdi Seungmin. "Bu oyunda benden başka kazananın olmayacağını elbette." Hyeongjun güldü. "Göreceğiz bakalım, kim kazanıyormuş." Seungmin kaşlarını kaldırdı. "Bak sen, karşı mı koyuyorsun bana." Hyeongjun işaret parmağını Seungmin'in çenesine sürttü ve göz kırptı. "Aynen öyle."
Seungmin ortadaki kartlardan en üsttekini çekip masaya koydu. "Değiştir." Başka kartın gelmesiyle tekrar koydu. Tekrar. "Oha ya, Jungsu nasıl karıştırıyorsun kartları? Neyle oynayacağız şimdi?" Jungsu güldü. "Bu son.." Son çektiği kartta çıkan mavi ikiye bakıp sırıttı. Çember şeklinde herkes oynamaya başladığında, çoktan artılar herkese kitlenmeye başlamıştı. En son ki kart Jiseok'a geldiğinde Jiseok endişeyle kartlarını aradı.
"Buradaki herkesin amına koyayım." On altı kart birden çekmek yük olurdu insana tabii. Jungsu zaferle gülümsedi. Herkesin kartı azalmaya başlıyordu. "Uno, aptallar." Seungmin elindeki kartla sırıttı. Seungmin'in yanında oturan Jooyeon masaya artı bir kart koyduğunda bağırdı. "Çek! Aptal!" Seungmin yüz ifadesini değiştirdi ve elindeki son kartı masaya koydu. "Artı dört, seni aptal."
Jooyeon elindeki kartların hepsini masaya resmen fırlattıktan sonra ayağa kalktı. "Bir daha oynayalım! Ben inanmıyorum bu pisliğe! Hile yaptı!" Jungsu gülümsedi. "Nasıl oluyor da her seferinde kazanıyor?!" Seungmin gözlerini kapattı ve sırıtarak işaret parmağıyla gözündeki gözlüğü ittirdi. "Stratejik davranıyorum. Senin gibi önüme gelen kartı atmıyorum."
Birkaç tur daha bu oyun dönmüşken içeriden o kadının sesini duydu Jungsu. Kadın tamamen içeriye girdiğinde gülümsedi hepsine. "Eğleniyor musunuz?" Hepsi bir anda onayladıktan sonra kadın gülümseyip tekrar içeri girdi. "Oha ya, Gunil teyzen çok şirin biri." Hyeongjun gülümsedi. "Sağ ol Jiseok." Gunil güldü. "Övünme." Jungsu titreşen telefonuna baktı. "Ahh sanırım eve dönmeliyiz Jooyeon." Jooyeon ona baktı. "Annem, kızdığını söylüyor." Jooyeon kafa salladı ve kartlarını masaya bıraktı.
"Seninle geleyim." Jungsu kafa salladı sevdiği çocuğa. Hyeongjun başını, Seungmin'in koltukta olan kolunun üzerine bıraktı. "Abim bir şeyler öğrenmiş. Duygulandım."
~
"Bizimle buraya kadar geldiğin için teşekkürler." Jooyeon onlardan önde yürüyordu, bilerek. Jungsu gülümsemişti. Gunil kafasını yana eğdi. "Rica ederim balım. Ne demek." Jungsu onun dudaklarına hafif ve yumuşak bir öpücük bıraktı. "Yarın görüşürüz." Gunil de ellerini onun yanaklarına koyduktan sonra tıpkı onun gibi yumuşak bir öpücük bıraktı.
"Görüşürüz." Jungsu sarıldı ve yürümeye başladı. Kapıyı çaldıklarında karşılarına çıkan kadına baş selamı verip içeri girdiler. Gunil gülümsedi. Onun mutlu olması onun için çok değerliydi.
"Eğlendiniz mi bari?" Jungsu kafa salladı. "Jungdu ile birlikte olmak güzel." Jungsu gülümseyip saçlarına birkaç kere elini dokundurup çekti. "Yorgun olmalısınız, yatın hadi. Geç oldu." Jungsu başını eğip merdivenlere ilerledi. Jooyeon da amaçsız tuhaf sesler çıkartarak elinden tuttu.
"Ooof, çok uykum var. Sersem gibiyim oğlum." Jungsu kendini yatağa yüz üstü bıraktı. "Ben sanki çok normalim. Vampire benziyorum." Boğuk çıkan sesine güldü Jooyeon. "Vampirleri seviyorsun." Jungsu kafasını yana çevirdi. "Robert'a aşığım." Jooyeon da kendi yatağına bıraktı kendini. "Jiwoong daha karizmatik bence."
"Tabii öyle. Ama o kıza sinir oluyorum. Abi senin bu kadar yakışıklı vampir nişanlın var, sen onu resmen terk ediyorsun." Jooyeon kafa salladı. "Haklısın ya. Jiwoong için hastage açacağım."
"Şahsen ben Yeonseo olsam, Gunil'e tekrar aşık olurdum." Jooyeon güldü buna. "Sen harbi aşıksın ha." Jungsu işaret parmağını dudağına dokundurdu. "Hemde çok..."
~khy.
olm öpüştünüz siz hey
öpüldünüz💞🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚜𝚎𝚊𝚜𝚒𝚍𝚎, 𝚐𝚞𝚗𝚜𝚞
Randomdeniz kenarında kumların üzerine oturup kendince denize taş atarken senden önce davranan biri hayatını nasıl değiştirebilir?