"Dikkatli ol, tutun bana." Jooyeon Jungsu'nun kolunu boynunun üzerine attı. Jungsu buna gerek olmadığını düşünüyordu. "Kendim de yürüyebilirim." İki yana kafa salladı Jooyeon. Bir kaç adım atınca karşıdan gelen çocuğu fark etmesiyle görmemiş gibi davrnarak Jungsu'yu başka tarafa yönlendirdi. "Hey Jooyeon." Jungsu duyduğu sesle kafasını çevirdi. Jooyeon'un kolunu çekmesiyle sedelendi.
"Hey!" Durdu Jooyeon. "Ne var?" Gunil nefes nefese kalmış bir şekilde yanlarına varmıştı sonunda. "Niye beklemiyorsun?" Jooyeon sessiz kaldı. O, Gunil'i arayalı neredeyse iki saati geçiyordu ve o şimdi anca burada olabilmişti. Jungsu'yu umursamıyor gibi davranması sinirlerini bozuyordu özellikle Jungsu'nun onu bu kadar kafaya takmasını fark etmişken.
"Senden daha önemli işlerimiz var. Görmüyor musun?" Jungsu'yu yürütmeye başladığında Gunil kolundan tuttu. "Bir dinle." Jooyeon sesli bir nefes verdi. "İstemiyorum Gunil." Jungsu konuşmadan sadece şu an olanları idrak etmeye çalışıyordu. "Ne oldu?" Gunil bunu Jungsu'ya bakarken söylemişti. Jungsu tam dudaklarını aralamış konuşacakken Jooyeon ondan önce davranmıştı. "Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum ben."
"Jooyeon, gelemedim. Tamam hatalıyım ama böyle yapma. Ne olduğunu söyle."
"Söylersem artık onu rahat bırakacak mısın?" Jooyeon'un bunu demesiyle Jungsu hızla ona döndü. Yanlış duymuş olmalıydı, o böyle bir şey söylememeliydi. "Hm?" Gunil Jungsu'ya baktı. "Söylesene Gunil." Jungsu kolunu Jooyeon'dan kurtarmayı başardığında yüzüne baktı sadece. "Ne diyorsun?" Jooyeon kollarını birbirine bağladığında tekrar Gunil'e döndü. "Onun yüzünden bu haldesin, sen de biliyorsun Jungsu."
"Yok öyle bir şey! Kendi kafanda kurma Jooyeon, niye böyle söylüyorsun?" Güldü. "Sen de bunun farkındasın. Sadece kendini kandırıyorsun." Gunil Jooyeon'un omzuna dokunduğunda Jooyeon refleksen kolunu çekti. "Üzgünüm, geç kaldım. Ama bak buradayım. Jungsu'yu unuttuğum falan yok, unutsam zaten buraya gelmem."
"Unutmasan buraya daha erken gelirdin." Jungsu'nun gözleri dolmaya başladığında Jooyeon daha fazla bağırmaya başlıyordu. "Jooyeon yeter."
"Peki." Jungsu'nun koluna girdiğinde, Jungsu kolunu çekmiş ve yüzüne bakmıştı. "Teşekkürler Jooyeon, ama kendim yürüyebilirim." Zor da olsa onlardan en uzaktaki banka oturduğunda büyük bir iç çekti ve gözlerini kapattı.
"Jooyeon, amacım kötü değil."
"Tamam."
"Dinle, sana bunu daha önce söylemeliydim ama ben kardeşimle tek başıma yaşıyorum. Evin masraflarını karşılamaya çabalıyorum, Junhan'ın okul masraflarını ödemek için ek iş bile yapıyorum ama bu yetersiz kalıyor. Çalıştığım yerde bu gün erken çıkmak istedim ama hafta sonu Jungsu ile olan planım için işten izin aldım. Bu gün de mesaim bitene kadar bırakmadılar. İşimi en hızlı sürede yapmaya çalıştım, anlıyor musun?"
"Bunların hepsini senin arkadaşın ve kendi kardeşim için yapıyorum. Eğer Jungsu'yu unutmuş olsaydım çoktan onunla olan bütün bağımı kesmiştim."
Jooyeon sessiz kaldı. Şimdi ne diyebilirdi ki? Ona o kadar karşı gelmişti ve şimdi iki çift söz için özür mü dileyecekti? Yoksa sadece sessiz mi kalmalıydı?
"İyi." Jungsu'ya baktı Gunil. "Sanırım ondan özür dilemelisin." Jooyeon'da o tarafa baktığında Jungsu'nun elleriyle oynadığını fark etmişti. "Tamam."
"Özür dilerim." Bir şey demedi Jungsu. Arkadaşıydı o, böyle yapacağını düşünmemişti. Sonuçta o da Gunil'i sonradan tanımıştı ve Jooyeon ile de o tanıştırmıştı. Ama şimdi neden böyle olduğunu anlamış değildi. "Jungsu." Kafasını kaldırmadan cevap verdi. "Ne?"
"Jungsu özür dilerim."
"Tek olan arkadaşımı da kaybedeceğim için mi?"
"Hayır. Hayır, alakası yok."
"Ee?" Jooyeon bir süre bir şey demedi. Anlamıştı onu kırdığını ama kendini tutamamıştı işte. Bir anlık sinirle her şeyi söyleyivermişti. "Kalbini kırdım, seni üzdüm. Bu yüzden."
"İyi. Onu fark etmişsin." Jooyeon arkasından Jungsu'ya sarıldı. "Ya, deme öyle. Bilmeden oldu."
"Ben de bilmeden Jiseok ile aranı bozayım o zaman? Ama bilmeden." Jooyeon ofladı. Bir şey demedi Jungsu. "Madem öyle, senin hakkında yalan şeyler söyleyeyim herkese. Biliyorsun, dedikodu çok hızlı yayılan bir şey." Jooyeon'un yüzü düşmüştü anında. "Ne saçmalıyorsun sen?" Jooyeon'a baktı Jungsu. "Saçmalamıyorum."
Gunil bir sorun olduğunu anladığında daha fazla bekleyememiş ve yanlarına gitmişti. "Ne oluyor?" Jooyeon ofladı. "Özür falan dilemek işe yaramıyor buna. Ne yapmam lazım? Kendimi affettirmek için çatıdan falan mı atlayayım?"
"Olur." Jooyeon şaşırmıştı. Bunu o söylüyor olamazdı. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" Jungsu'nun yüzündeki ciddi ifade bir süre sonra gülümsemeye, daha sonra ufak bir gülüşe ve en sonunda sıcak ve hafif bir kahkahaya dönüşmüştü.
"Ne?"
"Aptalsın."
"Sen..." Gözlerini kıstı Jooyeon ve daha sonra saçlarını karıştırdı. "Yalancı." Jungsu'nun bağırmasıyla geri çekildi. "Kafam acıyor." Gunil güldü.
Bu onun için güzel bir an olmuştu, yanii en azından Jungsu'yla tanıştığı günden şimdiye dek.
~khy.
ıy sonu kötü oldu.
GORUSURUZ☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚜𝚎𝚊𝚜𝚒𝚍𝚎, 𝚐𝚞𝚗𝚜𝚞
Randomdeniz kenarında kumların üzerine oturup kendince denize taş atarken senden önce davranan biri hayatını nasıl değiştirebilir?