Güldü Jungsu.
"Yüzün kanıyor." Acıyla güldü Gunil. Baya iyi hırpalanmışlardı anlaşılan. Sırf bir telefon uğruna. "Sen iyisin değil mi?" Kafa salladı Jungsu. Sadece sızlıyordu. "Sana baya vurdular, çok yanıyor mu canın?" İki yana kafa salladı Gunil. "Aslında biraz," Jungsu'ya yaklaştı Gunil. "ama öpersen geçer." Jungsu güldü. Acıyan karnını tuttu ve kafasını iki yana salladı.
"Niye sen de karşılık vermedin?"
"Kavga çözüm değil Jungsu." Doğru söylediğini düşünerek kafa salladı Jungsu. Haklıydı. Her ne kadar kavganın içinde büyüse de o asla kavga eden biri olmamış, şiddete asla başvurmamıştı.
"Peki beni nasıl buldun sen? Her seferinde böyle anlarda bir peri gibi anında yanımda oluyorsun. Odanda büyülü bir ayna falan mı var?"
"Yoo, hissettim." Gülümsedi Jungsu. "Nasıl?"
"Bilmem ki, periler söylemiştir herhalde." Jungsu hafif olmayan bir yumruk attı Gunil'in omzuna. "Okul saatini biliyorum, geçen partayken bunu düşürmüşsün," Cebinden çıkarttığı kolyeyi gösterdi. Gümüş zincirli, ucunda karpuz şekli vardı. "ben de vermeyr geleyim dedim. Hem yolumun üstüydü. Baktım daha dersin başlamasına var vermek istedim." Jungsu Gunil'in elindeki kolyeyi aldı ve avuçları arasında sıktı.
"Teşekkür ederim." Gunil aklına gelen şeyle sordu Jungsu'ya. "Ama sen böyle mi geldin okula? Niye bu saatte buradasın ki? Jooyeon ile okulda olman lazım değil mi?" Jungsu dudağını ısırdı. "Boş ver ya, önemli değil." Elindeki kolyeyle oynarken söyledi.
"Yalan."
"Hm?" Gunil Jungsu'ya döndü. "Yalan söylüyorsun." Jungsu bir şey demedi. Yüzü düştü. "Jungsu ne oldu?" Jungsu büyük bir iç çekti kolyeye bakarken. "Gunil, daha sonra konuşsak. Şu an konuşmak istemiyorum."
Gunil daha fazla yüklenmek istemediği için sustu."Ekranın kırılmış." Telefonunun ekranına baktı Jungsu. "Önemli değil. Fazla kullanmıyorum zaten." Kafa salladı Gunil. "Ya Gunil, geçenlerde bir oyun öğrendim. Oynamak ister misin?" Şaşırmıştı buna Gunil. Ne oyunuydu bu şimdi?
"Nasıl bir oyunmuş?" Jungsu Gunil'e gösterdiğinde Gunil kafa salladı. "Tamam, oynayalım." Jungsu gülümseyip ellerini birbirine vurduğunda, oturduğu bankta Gunil'i dönerek bir bacağını diğerinin altına aldı, ötekisiniyse bankın dışına saldı.
Çocuk gibi. Bir çocuk gibi.
"Eğlenceli mi?" Kafa salladı Gunil. Jungsu gülümsedi. Titreşen telefonunuyla bölünen oyuna üzüldü. Telefonda yazan isme baktığında açıp açmama konusunda kararsız kaldı. "Efendim?" Annesinin sesiydi bu. Babası nerede olduğunu soruyor, süreki onu aramasını söylüyordu.
"Eve dön."
Kafa salladı. "Tamam, geliyorum. Geçiştirmeye çalış beni, lütfen.." Sona doğru sesi kısık çıkmıştı. Telefonu kapsttığında sesli bir iç çekti. "Gunil, gitmeliyim." Titrek ve kısık çıkan sesi Gunil'i endişelendirmişti. "Sorun mu var?" Gülümseyerek yerinden kalktı Jungsu. "Hayır yok." Oturan Gunil'in boynundan sarılıp yanağından öptü. "Görüşürüz Gunil."
Gunil'de ona karşılık verdiğinde Jungsu ondan baya bir uzaklaşmıştı. Gunil bir şeyler olduğunu anlamıştı.
~
Yürürken parmağındaki yüzüğe baktı. Yüzük ve kolye. Biri annesi ve kardeşinin ona olan hediyesi, diğeri de o adamın yüzüğü. Parmağındaki yüzüğü çıkarttı. Elinde çevirdi bir süre, daha sonra kenarında yürüdüğü denize baktı. Dolan gözlerini umursamadan elindeki yüzüğü denize fırlattı. Olduğu yere oturdu, dizlerini kendine çekti ve ağlamaya başladı. Sesli ve hıçkırarak. Farkında olmadan hırkasını sıkıyordu, sıkıca.
İçinden onlardan nefret ettiğini söylüyordu kendine. Her ne olursa olsun, ona ne kadar iyi davranmaya çalışsalar da nefret ediyordu, ikisinden de.
~khy.
💞🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚜𝚎𝚊𝚜𝚒𝚍𝚎, 𝚐𝚞𝚗𝚜𝚞
Randomdeniz kenarında kumların üzerine oturup kendince denize taş atarken senden önce davranan biri hayatını nasıl değiştirebilir?